chapter 25

162 36 5
                                    



"Hala bir kaktüsle hayatına daha iyi devam edebileceğini düşünüyorum. Düşük bakım gerektirmesi falan.." diye dalga geçti Yangyang kolunu kayıtsızca Jaehyun'un omzuna atarken.

"Nergisim hakkında konuşmayı kes." diye hırladı Jaehyun. Dıştan böyle gözükse de Yangyang ile biraz zaman geçirebildiği için göğsü şimdiden hafiflemiş hissediyordu. Birbirleri ile atışıp dururken bir tık sesi duyulunca ikisi de odanın sağ tarafındaki kapıya yöneldi, kapı açıldı ve içeri açık kahverengi saçlı hafif kısa bir çocuk girdi.

"Gitme zamanı patron." Renjun, Yangyang'a seslenmişti şimdide. Bunu söyledikten sonra gözlerini Yangyang'ın üzerinden ayırmadan beklemişti. Henüz yirmili yaşlarında gibi görünüyordu ama Renjun aslında otuzuncu yaş gününü birkaç ay önce kutlamıştı ve altı yıldır Yanyang'ın takımında aktif bir suikastçıydı. İnsanlar onu rutin olarak hafife alıyordu çünkü masum fiziksel özellikleri vardı ve silahsızdı veya öyle görünüyordu. Renjun gibi birinin ölümcül silahlar kullanmasını kimse beklemiyordu haklı olarak. Masum bakışları onun en büyük kozuydu.

Yanyang, Jaehyun'un sağ omzuna elini koydu, Hendery de "Güvende olduğundan emin ol." diyerek diğer omzuna hafifçe vurdu. "Eğer bir şeye ihtiyacın olursa.."

"Biliyorum. Arayacağım. Siz de güvende kalın." dedi Jaehyun. Yangyang, Hendery ve Jaehyun, üçüde odada Doyoung varken rahat davranamıyordu. Doyoung'un varlığı tuhaf bir şekilde çekingen davranmalarına sebep oluyordu.

"Gelecek hafta Age of Ultron'a gidelim birlikte, tamam mı?" Yangyang, Jaehyun'a hızlı ama samimi bir şekilde soru yöneltip sarılmılştı. Yangyang her zaman kucaklamayı, sarılmayı seven biri olmuştu. Jaehyun da Yangyang'la bu konuda, Yangyang'ın suikastçıların çiçekli bitkiler yetiştirmesi konusunda onunla dalga geçtiği gibi dalga geçerdi. Yanyang sürekli olarak Mathilde yüzünden Jaehyun'a pısırık olduğunu söylerdi.

"Hayır ona gitmeyelim. Tüm öldürmeler ve ölmeler falan... Değişiklik olsun diye güzel bir romantik komediye ne dersiniz? Ölü vücut sayısı sıfır olan bir romantik komedi!!"

"İlk 4,5 dakika içinde uyuyor oluruz büyük ihtimalle, hadi gerçekçi olalım."

"Deneyebiliriz."

"Sen kendin deneyebilirsin kardeşim. Benim Romanoff'u görmeye ihtiyacım var, biliyorsun o benim hayalimdeki kız. Biletleri alıp sana ayrıntıları mesaj atacağım. Ooh, çocuğun da bir bilete ihtiyacı olacak değil mi?"

"Evet, evet ben. Benimde bir bilete ihtiyacım olacak." Doyoung elini kaldırmıştı bunu söylerken. "Her şeyi izlerim, gerilim, romantik komedi, Mickey Mouse Playhouse... Bu lanet evden çıkmak için HER ŞEY."

"Tehdit ortadan kalkana kadar evden çıkmak yok." Jaehyun'un konuşması kesindi.

"Ama biraz daha güneş ışığı alamazsam öleceğim."

"Evden çıkarsan öleceksin. Ayrıca bu evde güneş var."

"Pencerelerin yanına oturmama izin vermiyorsun!"

"Evin diğer yerlerinde de güneş ışığı var."

"Ben ışınları yakalamak için yere uzanacak lanet olası bir kedi değilim!"

"Sahip olduğun tek seçenek bu, o yüzden siktir git!!!"

"Bu... bu alışılmadık." Hendery hem meraklanmış hem de eğlenmiş görünüyordu. "15 yaşından beri sesini yükselttiğini duyduğumu hatırlamıyorum."

"Siz... flört mü ediyorsunuz?" Yangyang sesindeki ve yüzündeki neşeyi saklamaya çalışmayarak sormuştu.

"HAYIR!!???" Jaehyun ve Doyoung tek bir ağızdan bağırarak karşılık vermişlerdi. Bunun üzerine Jaehyun kendini kaptırıp yine bağırdığı için kendini tekmelemek istiyordu. Hendery ona her zaman kontrolün kendisinde olmasını öğretmişti. Onun nesi vardı?

Ne hissettiğini asla açığa vurma. Kızgın, mutlu, üzgün, endişeli olup olmadığınızı yalnızca siz bilebilirsiniz, başkası değil. Duygularınızı gizleyin. Onları iyi saklayın.

"Bilmiyorum. Ama konuşmalarınızın garip bir çiftleşme dansı gibi göründüğüne yemin edebilirim." Yangyang karşısında duran endişeli iki surat yüzünden kahkaha atmamak için zor duruyordu.

"Buraya kadardı. Seninle Age of Ultron falan izlemeyeceğim. Benim yerine Hendery'i seninle gelmeye ikna etmeyi deneyebilirsin. İyi şanslar."

"Hadi ama Jaehyun! Bu duygusal bir şantaj. Tamam, iyi istediğin gibi olsun! İkinizin de birbirinizden çok etkilendiğiniz ve konuşurken dahi birbirinizin dudaklarınızı izlediğiniz gibi bir şeyi ima ettiğim için çok üzgünüm."

"Bu duyduğum en boktan özür."

"Benden alabileceğim en iyi özür bu dostum kusura bakma!" Yangyang yine arsız bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Patron, araba dışarıda rölantide, artık gerçekten gitmemiz gerek." diye tekrarladı hatırlattı Renjun, Hendery'nin ve Yangyang'ın biraz daha yanına sokularak.
Jaehyun bir süredir ilişkilerinde profesyonel bir ilişkiden daha fazlası olup olmadığını merak ediyordu. Renjun, Hendery'ye karşı son derece sadıktı. Hendery de ona birçok konuda danışırdı. En azından Yangyang'ın söylediği buydu.

"İletişime geçeceğim sizinle. Bir sonraki hareketimize karar vermeden önce Park ikizlerini gözetlemeliyiz." dedi Hendery ön kapıya doğru ilerlerken. Genellikle Jaemin'i yani şoförü bekletmekten pişman olurlardı çünkü Hendery hayatının sakin olmasını severdi. Jaemin ise sabırsız bir adamdı ve insanlar onu bekletirse, arabayı süremeye başladığında sınırları zorlayarak bunu kendince telafi etmeye çalılırdı. Yani eğer içerde biraz daha zaman geçirirseler yapacakları yolculuk sakin olmaktan çok uzak olacaktı ve Hendery bundan nefret ediyordu.

"Anladım."

"Ve ona hemen temelleri öğretmeye bak."

"İyi." Jaehyun onayladı. İsteksizce.

Ardından Renjun, Jaehyun'a karşı saygılı bir şekilde eğildi ve üç adam hızlı adımlarla odadan çıktılar.

Daima hafif ve hızlı adımlar atın. Gürültü yapmayın ve ayak izi bırakmayın.

"Bana hangi temel bilgileri öğreteceksin?" Ses birden bire kulağımnın arkasından gelmiş ve Jaehyun'u dalgınlığından kurtarmıştı.

"Bana gizlice yaklaşmayı kes, evlat!" Jaehyun tekrar kendini bağırırken bulmuştu.

"Ama suikastçıların gerçekten sessiz olması gerektiğini söyledin? Ben sadece senin dediğini yapıyorum."

"Beni öldürmeye çalışmıyorsun, yani bana gizlice yaklaşmana gerek yok?!??"

"Tamam." Doyoung sorusunu tekrarlamadan önce kıkırdadı. Ve Jaehyun, Doyoung'a silah kullanmayı öğretmesi gerektiğini kabullendiğinde -süper isteksizce- Doyoung'un yüzünde bir sırıtış belirdi. Şuan o kadar yakışıklı görünüyordu ki Jaehyun bir anlığına nefes almayı unutmuştu.

Vücudundan tamamen kendisinin sorumlu olmadığını hissetmek yabancı bir histi ve Jaehyun bundan hoşlanmamıştı, hem de birazcık bile. Doyoung'un yanında daha dikkatli olması gerekiyordu, kahretsin.

"Yani şimdi bana öğretecek misin? Çünkü adam mecbur olduğunu söyledi." Yine sırıtıyordu. Kızıl saçları öğleden sonranın yumuşak altın ışığında göz kamaştırıcıydı, bu Jaehyun'un biraz sersemlemesine neden oldu. Doyoung'un bordo ve kızıl arası saç uçlarına yumuşak dalgalar halinde dokunma gibi ani bir dürtüyle parmaklarını uzatmak istemişti. Ama dokunması demek, parmak uçlarının alev kırmızı saçlarda yanması, kül olması demekti. Doyoung'un kaşlarının kenarlarını, keskin burnunun hatlarını, eriğe benzeyen yanaklarını ve kiraz kırmızısı dudaklarını izlemekle yetindi sadece.

İstediği çok şey vardı...ama kendisinin o kadar çok şeye sahip olmasına izin yoktu. Kelimelere sığdıramayacağı kadar hüsrana uğramış olan Jaehyun'un tek elinden gelen onu uzaktan izlemekti.

while we are in love + dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin