chapter 3

249 46 8
                                    


   Jaehyun iç geçirerek cıvatayı yuvasına kaydırdı. Taşınmak için yine başka bir daire aramak zorunda kalma düşüncesi, kahvaltıda çivi yemek kadar çekiciydi, ama yapması gerekiyordu ne kadar can sıkıcı ve acı verici bir iş olsa dahi.

Evine girdiğinde her zaman yaptığı ilk şey paltosunu asmaktı oluyordu tabi yaz dışında. Sıcak aylarda daha küçük bir silah taşıma eğilimindeydi, çünkü daha büyük bir silahı gizlemek daha zor olurdu. Paltosunu astıktan sonra, Mathilde'yi ziyaret etmek için pencere eşiğine doğru ilerliyordu. Mathilde, Jaehyun'un nergis çiçeğiydi. Mathilde ile zaman geçirmek istese de  doğrudan pencerenin önünde gözükmemek için dikkatlice yaklaştı. Kendini hedef yapma, düşüncesi sürekli beynini kurcalıyordu. Başkalarının seni fark etmesini asla kolaylaştırma Jaehyun.

Bakışlarını, koyu renkli ahşap pencere pervazını aydınlatan sarı güneş damlalarına çevirdi. Mathilde bahar havasını ve güneş ışığını severdi, kanarya rengindeki çiçekleri neşeyle dışa doğru işaret ediyordu. Jaehyun göçebe yaşam tarzını devam ettirirken pencereler de mevsimlerle de değişiyordu, ancak Mathilde her zaman için sabitti ve sabit olacaktı. Jaehyun nereye gitse onu yanında getirdi.

Yılda sadece birkaç kez gördüğü Hendery ve Yangyang dışında en sadık arkadaşıydı. Gerçi Yangyang ile haftada bir, belki de iki kez kısaca mesajlaşıyorlardı.  Yangyang'la her zaman daha fazla ortak yanı olmuştu, bunun en büyük nedeni ondan yanlızca iki yaş büyük olmasıydı bence.  Hendery ile Yangyang arasında on yıllık bir yaş farkı vardı, Hendery Yangyang'ı neredeyse on iki yaşından itibaren büyütmüştü ve iki yıl sonra Jaehyun da aralarına katılmıştı. Yaş farkı yanı sıra Hendery'nin doğası gereği temkinli ve gösterişsiz bir adam olması da onun başkaları ile mesafeli olmasını kaçınılmaz yapıyordu.  Ancak tüm soğuk tavırlarına rağmen Hendery her zaman için arkalarını kollamıştı.

Birbirinizden başkasına güvenmeyin.

Hendery ve Jaehyun sessiz ve kapalı olduğu gibi Yangyang, mesleklerinin bariz karanlık tarafına rağmen, doğuştan gelen mizah ve coşkusunun asla azalmasına izin vermemişti. Dolayısıyla en azından aralarında konuşabilen normal bir kişi vardı. Yangyang, Mathilde'in yanında ve kendi düşüncelerinin sessizliğinde çok fazla zaman geçiren Jaehyun için bir rahatlık kaynağı oluyordu her zaman.

Mathilde, dinlendirici bir arkadaşlık sağlıyordu Jaehyun'a, ancak konuşma bölümünde işe yaramıyordu. Yinede hak ettiğini hissettiği kadar rahatlıyordu Mathilde ile, bu bile çok fazlaydı Jaehyun için. Jaehyun saksının içindeki toprağa su koyarken altın rengi yapraklar güneş ışığında parıldıyordu. Mathilde'ye su verdikçe canlanmasının sadece kendi hayal gücü olduğunu biliyordu ne de olsa o sadece bir bitkiydi.

Jaehyun'un bitkisine olan bağlılığı Yangyang için bir eğlence kaynağıydı. Sürekli olarak ona "Dostum, sen bir kiralık katilsin. Bitki bakımı için nasıl zaman bulabiliyorsun? Sadece lanet bir kaktüs alsan daha iyi edersin!"  Jaehyun ise daima omuz silkip onu görmezden gelirdi.

Nergisler umut demekti.  Annesi ona çocukken, baharda Jaehyun'un bir çiçekçi vitrininde bir sıra nergis bitkisi gördüğünü ve içeri daldığını söylemişti.  Ani bir dürtüyle dükkana girmiş ve dakikalar sonra kolunun altına sıkıştırmış olduğu kahverengi saksıda henüz filizlenmiş olan bir nergis ile oradan ayrılmıştı.

Tutunmak aptalca bir fikir olabilirdi ama herkesin hayatlarında biraz umuda ihtiyacı vardı. Jaehyun kadar kaybolmuş birinin bile.  Uzun zaman önce insanlığını yitirmiş, ümidini kesmiş birinin bile...

Ne yapıyor olursanız olun her zaman çevrenizi inceleyin ve tehlikelerden haberdar olun.

Bitkiyi sulamak için eğilirken gözleri pencereye sabitlenmişti, aşağıdaki caddeyi, ardından caddenin karşısındaki binaların çatılarını, her binanın cephelerini kabaca tarıyordu. Bu Jaehyun için nefes almak gibi bir alışkanlık olmuştu.  Jaehyun dairenin tam karşısındaki pencereden yarı çıplak adamı görünce gözlerini çabucak indirdi. Nergisi ile ilgilenirken birkaç lanet kıyafet giyin diye düşünüyordu.  Adam, çıplak bir şekilde dairesinde yukarı aşağı dolaşırken komşularını şok etmekten zevk alan bir teşhirciydi, her zaman aynısını yapıyordu. Gerçekten yeni bir daire bulmanın zamanı gelmişti.

Ev arayışını bir birayla yapabilirdi.  Bir birayla gerçekten yapabilirdi.  Mutfağa giderken içini çekti.  İçememesi çok rahatsız ediciydi; alkolün duyularını köreltme şeklini, kontrolünü elinden alma şeklini hem seviyordu hem de alkol içememesinin nedeni olduğu için lanet ediyordu.  Buzdolabında iki kutu Borden'in %2 az yağlı sütü, ve bir torba elma dışında hiçbir şey yoktu. Kapıdan gelen sesi duyduğunda buzdolabının kapağındaki buruşmuş mavi kartona uzanıyordu.

"Bayım! Kapıyı açın!"  Vuruşlar o kadar gürültülü değildi, ancak sesler adeta çılgınca fısıldanıyormuş gibiydi. Kapıdaki kişi çok bağırmamaya çalışsa da sesinden paniğe kapıldığı belliydi.

while we are in love + dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin