Ne diyorlardı? Korkularınızın üzerine gidin.

Burnum yumuşak tenine yaslıyken gözlerimi kapattım. İki gündür sadece bir buçuk saatlik uykuyla duruyordum. Vücudum biraz uyku için dileniyordu resmen. Alparslan, odasına ulaştığında kapıyı ittirdi ve içeriye girerek beni siyah, saten çarşaflarla kaplı yatağına bıraktı. Burası buram buram o kokuyordu. Siyah saçlarım yastığının üzerine dağılırken üzerime eğildi, ardından tişörtümün eteklerini tutarak yukarı sıyırdı. "Kaldır biraz sırtını. Rahat yatamazsın böyle." Dediğini yaparak sırtımı yataktan havalandırdığımda, Alparslan sanki bir bebekle ilgileniyormuş gibi nazikçe üzerimdekini çıkarttı. Elleri dar kotumun düğmelerine gittiğinde bu sefer de kalçalarımı havaya kaldırdım. Oldukça halsiz ve yorgundum. Şu durumda gösterdiği ilgi hoşuma gitmiyor değildi. Pantolonumu bacaklarımdan sıyırdıktan sonra, camın önündeki tekli koltuğa fırlattı ve gardırobuna doğru yürümeye başladı. "Benden bir şeyler vereyim üzerine. Üşüme."

Onaylayan bir mırıltı çıkarttım.

Birkaç saniye içerisinde elindeki bol sweatle beraber tekrar üzerime eğilmişti. Hava yağmurluydu bugün. Sweati sakince başımdan geçirdi ve aşağı çekerek düzeltti. Gri, bana oldukça bol gelen ve epey rahat bir sweatti. Kendi üzerindeki, düğmeleri yarıya kadar açık olan gömleğinin de tamamını açarak üzerinden sıyırdıktan sonra bir dizini yatağa koyarak, üzerimden diğer tarafa geçti. Ona doğru dönerek bir kolumu üzerine atarken, Alparslan da kolunu başımın altından geçirerek beni kendisine yaslamıştı.

"Az kaldı, her şey bitince güzelce dinleneceğiz." Duraksadı. "Hatta tatile gidelim, ne dersin?"

Beraber tatile gitmek? Bir an bunu düşündüm. Dudaklarımdan sadece ince bir 'hıhı' sesi döküldü. Bitsin de, bakardık. "Hem unuttum sanma, senin bana bir yat fantazisi sözün var."

Burnumdan bir gülme sesi çıkarttım. "Sözüm söz."

Hafifçe güldü. "Hadi, uyu." diye mırıldandı, başımın üzerine bir öpücük kondurmadan hemen önce.


**

Yerime biraz daha yerleşerek ağzımın içinde bir şeyler mırıldandım. Biri benimle mi konuşuyordu? Umrumda değildi. Uyuyordum.

"İz abla?" dedi ince bir ses omzumu dürterken.

"Abi?" dedi hemen ardından.

Abla? Abi?

Göz kapaklarımı aralamadan homurdandım. Bu sefer de kalın bir ses "Abiciğim?" diye mırıldandı. "Sen nasıl girdin içeri?"

"Koray Abi açtı kapıyı, bu sabah sana gelecektim ya."

Duyduklarımı şuanda bir mantık çerçevesine oturtamıyordum. Uykuyla uyanıklık arasındaydım. "Tamam bebeğim, gel İz ablanı uyandırmayalım."

"Yatayım mı ortanıza?"

Erkeksi bir gülme sesi kulaklarıma ulaştı. "Gel bakalım."

Bana değen minik bir vücut hissettim. Ardından karnımı kaplayan büyük bir el. Kendini uykunun kollarına bırakırken kulaklarıma ulaşan keyifli fısıltıları algılayamasam da dudağımın kenarında çok küçük bir gülümseme oluşmuştu. Rüya görüp görmediğimden emin bile değildim.

^

Açılmaya başlayan bilincimle beraber bir elimi kaldırarak gözlerimi ovuşturdum. Yatakta dönmemi engelleyen bir şeyler vardı.

Ne vardı?

Gözlerimi aralarken bir yandan da olanları hatırlamaya çalışıyordum. Alparslan'ın evindeydim, çalışıyordum. Sonra o gelerek biraz dinlenmemi söylemişti ve odasına çıkmıştık. Dinlenmiş hissediyordum. Ne kadar yatmıştık?

Ateşten Buz (+18)Where stories live. Discover now