Bölüm 39

101K 5.8K 9.8K
                                    

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar

Keyifli okumalar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


***

Üç hafta sonra..

Uykususzuluktan kızaran gözlerimi önümdeki bilgisayardan kaldırırken, başımdaki ağrı artık dayanılmaz olmaya başlamıştı. Bir elimi alnıma götürerek ovalarken derin bir nefes verdim.

Ben kendi kendime ağrımı geçirmeye ve odaklanmaya çalışırken Alparslan içeri giriyordu. Anahtarını koltuğa fırlatırken bakışlarını kısaca geniş salonunda gezdirdi ve gözleri beni buldu. Son haftalarda sadece çalışıyordum. Çalışıyorduk. Düzen işini bir an önce halledebilmek için resmen kıçımızı yırtıyorduk. Bunlara ek yeraltı işleri, şirketler vesaire de olunca hâliyle bitmiştik. Resmen uyumuyor sayılırdım. Kutlama günü yaptığımız şeyden sonra ciddi bir güvenlik artışı yapmışlardı. Alparslan sayesinde ulaştığımız belgeleri kullanarak hepsini aradan çekmeye çalışıyorduk.

Zorluyordu, ancak değecekti.

Yaklaşık beş saat önce bir planlama için Alparslan'ın evine gelmiştim, ama şirketinde bir sorun çıktığı için o gitmek zorunda kalmıştı. Bana keyfime bakmamı, geleceğini söyleyerek ayrılmıştı ve şuan geliyordu. "Hoşgeldin." diye mırıldandım.

Ceketini üzerinden attıktan sonra beyaz gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Bir yandan oturduğum masaya doğru yürüyordu. "Hoşbuldum. Ara vermedin mi hiç?" Son cümlesinde sesi azarlar gibi bir hâl almıştı. Dilimi damağıma vurarak 'cık' sesi çıkarttım.

"İz." dedi bıkkın ve öfkeli karışımı bir tonda.

Geçen üç haftada birbirimizle daha sık vakit geçirir olmuştuk ama sürekli çalışıyorduk. Alparslan zaten bir batma tehlikesi geçirdiği için şirketinin iyice üzerine düşmesi gerekiyordu. Şuanlık işleri iyiydi, ancak hâla tam anlamıyla eski gücüne ulaşamamıştı. Arada bir takım pürüzler çıkıyordu. "Efendim?"

Oturduğum sandalyenin yanına gelerek çenemi nazikçe kavradı ve yüzüne bakmamı sağladı. Dağınık saçları ona serseri bir hava katmıştı. "Siktir, gözlerinin hâlini hiç gördün mü?"

Kaşlarımı 'hayır' mânâsında yukarı kaldırdım. Çenemi bıraktı. "Kalk. Uyuyacaksın biraz." Yüzü sinirliden ziyade endişeli bir hâl almıştı. Sesi taviz istemiyor gibiydi.

Kaşlarımı çattım. "Şunlar bi-"

Sözlerimi bitirmeme engel olan şey, Alparslan'ın eğilerek beni kucağına almasıydı. "Ne yapıyorsun ya?" dedim huysuz bir sesle. Bir kolunu bacaklarımın, diğer kolunu belimin arkasından geçirmişti. "Bayılacaksın yorgunluktan. Uyuman gerekiyor." Rahat adımlarla yukarı çıkan merdivenlere doğru ilerlerken, başını eğerek çeneme hafif bir öpücük kondurdu.

Birkaç saat dinlenmekte sıkıntı görmeyerek kollarımı boynuna sardım. Zaten itiraz etsem de Alparslan'ın beni bırakmayacağını biliyordum. Başım boynundaki yerini alırken o, merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile. Geçen haftalarda, aklımda netleştirdiğim şeylerin beni korkuttuğunu kendime yeni yeni itiraf etmeye başlıyordum.

Ateşten Buz (+18)Where stories live. Discover now