Bölüm 20.

1.1K 151 49
                                    

" Ranpo-san, o olduğuna adım kadar eminim. "

Tachihara telefonda heyecanlı bir şekilde Ranpo ile konuşurken bir yandan da yağmurlu havada evine doğru hızlı hızlı yürüyordu. Bir yandan ilk defa bir işe yaramış olmanın, öte yandan da bu yüzden alacağı paranın sevinci ile işin tüm yorgunluğu geçip gitmişti sanki.

---------

* ertesi gün *

Tachihara'nın verdiği adrese büyük siyah bir minibüs ile herkes gelmişti. Ranpo, Tachihara, Gin, Akutagawa, Kenji ve Atsushi. Ranpo yolda hepsine aklındaki planı anlatırken bir yandan da güvenlik amaçlı bir çok adamı inşaat hâlindeki yurdun çevresine gizlemiş, hepsini dikkatli olmaları konusunda uyarmıştı.

" Arabadan inmeden önce giyelim kıyafetlerimizi. "

Ranpo'nun planına göre Gin, Atsushi ve Kenji arabada kalarak onlarla bağlantıyı sağlayacaklardı. Diğerleri ise işçi kıyafetlerini hızlı bir şekilde giydikten sonra son kontrolleri yaparak sessiz bir şekilde arabadan indiler. Yurdun inşaatında çalışan çok sayıda işçi vardı ve işçileri yöneten kişinin farklı insanları fark etmesi pek de mümkün değil gibiydi. Bu yüzden Tachihara'ya güvenerek içeriye sızmak için böyle bir yöntem seçmişlerdi. Saat neredeyse sabah 10:30'u gösterirken üçü sürekli vızır vızır birilerinin girip çıktığı binaya adımlarını attılar. Dikkat çekmemek adına omuzlarına birer torbayı alarak kafalarını da eğerek Tachihara'nın işareti ile Chuuya'ların kaldığı kata doğru çıkmaya başladılar. Kendilerinin arkasından iki üç tane daha çalışan geldiği için o katta oyalanmak adına Ranpo ayakkabısının yırtıldığı numarasını yaparak eğildi.

" Hay aksi! "

Elini ayakkabısına atarak onunla uğraşırken diğerleri de arkadakilerin katı boşaltmasını fırsat bildi ve odaya doğru hızla ilerlediler. Kapıyı çalma gereği duymadan hepsi birden içeriye girdiklerinde gördükleri şey sedyede uyuyan Dazai, yanındaki koltukta bitik bir şekilde oturan Chuuya ve camdan dışarıyı izleyerek yemek yiyen Kunikida'ydı. Fakat odada iki kişi daha vardı. Francis ve Chuuya'nın annesi.

Francis giren üçlüye kaşlarını çatarak baktıktan sonra kafa ilk giren Chuuya'nın annesi oldu.

" Ne işiniz var burda? Torba taşıyın! "

Chuuya o esnada şok olmuş bir şekilde tanıdık yüzlere bakıyordu. Gözlerinde bir umut ışığı kendini gösterirken bir yandan da onları tanıdığını belli etmemeye çalışıyordu.

" Efendim, okulun sahibi siz miydiniz? Bir şey sormaya gelmiştik. "

Ranpo işçi rolünü devam ettirirken Francis aynı kuşku dolu ifade ile kısa boyluya baktı.

" Bana bir şey sormak için bu odaya mı geliyorsunuz? Üstelik aceleci bir tavırla? Ha? "

" Evet, efendim. Sormak istediğim şey.. "

Ranpo dudaklarını büktü ve oldukça hızlı bir şekilde işçi tulumunun altına sakladığı silahı çıkararak Francis'e doğrulttu.

" Bir Arcus 94 ile mi, Baby Nambu ile mi yoksa Bersa Thunder 380 ile mi ölmek istersin? Ah! Silahlarımızdan bahsediyorum. "

Ranpo gülerek arkasındaki ikiliyi gösterdi. Ranpo hareketi geçtiği an Akutagawa ve Tachihara da silahlarını Francis'e doğrultmuştu.

Francis yüzündeki korkunç ifade ile onlara bakarken hareketsizdi. Yanındaki kadın ise kendilerine doğrultulan silahlar karşısında bembeyaz kesilmişti.

" Francis! Bir şey yap! Öleceğiz! "

Kadın neredeyse ağlamaklı iken Francis sonunda konuşabilmişti.

" Kimsiniz? Her kimseniz bunun bedelini çok ağır ödeyeceğinizi bilseniz iyi olur. Yoksa siz de mi yetiştirdiğim köpeklerden üç beş tane sadık olmayanlardansınız? "

Ranpo tam cevap vereceği esnada Chuuya yerinden adeta fırlayarak kalktı ve Ranpo'nun elindeki silahı kavrar kavramaz dört kere üst üste ateş etti. Herkes şaşkınlıkla ona bakarken Chuuya gözünü bile kırpmadan karşısında dehşet yüz ifadesi ile yere yığılan bedene bakıyordu.

" Kim kimin köpeği? Sen köpeklere bile layık olamazsın. Leşini köpekler bile yemek istemez. "

Chuuya yavaş yavaş yerde hâlâ gözleri açık ama kan içindeki Francis'e doğru adımlar atarken annesi de korkudan dolayı dilini yutmuş gibiydi.

" Bir gün kendi ayağınla bana yem olacağını biliyordum. Ölmeni istemiyorum. Bize yaşattırdığın acıların elli katını çekerek, yavaş yavaş öl istiyorum. Ama bakıyorum da, kurşunlardan biri kalbine çok yakın. "

Chuuya dümdüz bir ifade ile yere çökerek elini Francis'in göğsündeki kurşun yarasına koydu. Ardından elini kaldırıp güçlü bir yumruğu yarasının üzerine savurduğunda yaralı adam acı dolu bir inlemenin ardından bilincini kaybetmişti. Chuuya kocaman bir şekilde gülerken ayağa kalktı ve bakışlarını annesine yöneltti. Kadının tüm vücudu tir tir titriyor, Chuuya'nın gözlerine celladını görmüşçesine bakıyordu. Elindeki silahı bu defa annesinin çenesinin altına dayayarak sessizce konuştu.

" Babam her zaman beni korurdu. Hep benim yanımda olurdu. Yurtta da olmuş olsam beni hep arardı o, biliyorum. Ben küçükken evden ayrıldığım o günden beri sadece bir kere aradı. Söyle. Babama ne yaptın? Ona ne yaptın? Söyle! "

Chuuya silahı iyice kadının çenesine bastırırken mavi gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Kadın ise kekeleyerek konuşmaya çalışıyordu.

" B..ben bir şey yapmadım. O k..kayboldu. "

" Ne demek kayboldu? Yalan söyleme bana! "

" Yemin ederim! Yemin ederim. B..bir gün sabah uyandım ve y..yoktu. İnan bana oğl..lum. "

Chuuya sinirle silahını kaldırdı ve arka tarafını annesinin alnına vurdu.

" Bana oğlum deme! Babama ne yaptığını söyleyene kadar seni rahat bırakmam. Gerekirse öldürürüm, çekinmem. Tıpkı ben her işkenceyi çekeyim diye beni yurda gönderirken çekinmediğin gibi. Acımasız oldum ben, insan öldürmekten çekinmiyorum biliyor musun? Hele ki o insan canımı yaktı ise asla çekinmem duydun mu beni? "

" Chuuya. Bir an önce buradan çıksak iyi olur. Francis'in leşini ve anneni de alıp gitmeliyiz. Daha sonrasında burayı hallederiz. Şuan burada durmamız sağlıklı değil. "

Ranpo bunları tane tane söylerken Chuuya sustu. Yaklaşık yarım saat sonra tıpkı planladıkları gibi minibüstelerdi.

Mokro [ soukoku ]Where stories live. Discover now