71 🔰 "Profesyonel"

Start from the beginning
                                    

Osman Çelik gözlerini açmamak için direndi. Şayet böyle durursa belki de her şey eskiye döner. Belki de artık bu kabustan uyanma vakti gelir. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi Yusuf ve Murat'a kavuşur. O gün, tam da o gün Yusuf yardım istediği güne dönebilirse şayet, Yusuf'u bir odaya kapatır belki de. Ellerini ayaklarını bağlar ve hiçbir yere gitmesin diye günlerce ve hatta aylarca hapseder, ama yine de salmaz onu. Aç kalmasına göz yumar, hasta olmasına müsaade eder, kolunu bacağını bile kaybetmesine izin verir de yine de gitmemesi için elinden geleni yapardı.

Tutardı sımsıkı, tutar ki kalbi şimdiki gibi paramparça olmasın. Bir kartal pençesi içindeymişçesine doğranmasın yüreği. Bunun daha başka açıklaması olamaz ki. Ancak bu kadar ifade edilebilirdi çektiği acı. Daha önce hiç tatmadığı bir zehri yudum yudum içiyor gibiydi her saniye.

Gözlerinde biriken yaşlar kırışık yüzündeki kanallardan çenesine doğru süzülürken "Abi?" diye seslendi biri.

Abi? Ona abi diye seslenen tek bir kişi vardı ama o? Yo, aklını kaçırıyor olmalıydı. Bu ses nasıl kulaklarını doldurabilir ki? Nasıl var olabilir?

Bu ses...

Bu sesi tanıyordu Osman. Hızla açtı gözlerini ve karşısında ağzı kulaklarına varacak şekilde gülümseyen Yusuf'u gördü. Yusuf... Yusuf Gazel. Öyle tatlı gülüyordu ki sanki cennetten hoş kokularla gelmiş, beraberinde yaradanın selamını getirmiş ve bir nur kütlesi gibi aydınlatıyordu odayı. Yusuf Gazel, o bir tıpkı bir melek gibi beyazlar içinde, nur yüzü ve siyah saçları ile hoş bir seda ile tebessüm ediyordu. Kendi gelmiş yanında da bir sürü hediye getirmişti.

"Yusuf? Yusuf'um!"

Osman Çelik oturduğu döner sandalyenin kolluklarından destek alarak hevesle ayağa kalktı ve karşısında onu çağıran Yusuf'a doğru meyletti. Ayağı takıldı masanın kenarına sendeledi ama durmadı. Yusuf için hemen şuracıkta tüm dünyayı aleve vermeye gönüllüydü.

"Abi?"

"Abim!"

Göğsü hareketlendi Yusuf'un. Derin nefesler aldı sanki ve başını çok az yere eğerek tebessüm etmeye devam etti.

"Gel abi, sana hediye getirdim. Hem çok güzel bir hediye. Cennetten bir kuş getirdim. Sana getirdim abi."

Osman Çelik büyülenmiş gibiydi. Koskoca Osman Çelik, dağlar kadar ihtişamlı adam bir çocuk gibi titriyor, kasılan çenesinden süzülen yaşlarını durduramıyor kendisine hakim olamıyordu.

"Ne getirdin Yusuf'um? Hem sen nerelerdeydin oğlum? Neredeydin yavrum?"

"Gel abi. Kuşu göstereceğim sana. Cennetten getirdim sana."

Yusuf önde Osman Çelik peşinden odasından çıkıp koridora kadar geldiler. Yusuf'un attığı her adımda misk kokuları yayılıyordu sanki etrafa. Peşinden onu takip eden ışıltıyı takip etti Osman. Zifiri karanlıkta da olsa bu ışıltı onu dünyanın diğer ucuna kadar götürebilirdi.

Koridorda duran Selma babasının hipnoz olmuşçasına yürüyüşünü görünce şaşırıp "Baba," diye seslendi ama Osman Çelik onu duyuyor gibi değildi. Büyük bir hevesle yürümeye devam ediyordu. Takip ettiği meleğinin peşinden her yere gidercesine umutla adımlıyordu yolu. Hoş bir turta kokusunun peşine takılmış bu kokudan mahrum kalmak istemiyordu.

Koridor bitince Selma da babasının peşine takıldı. Merdivenlere geldiklerinde Devran gördü bu sefer ve o da takıldı peşlerinde. Üçü birlikte yürürlerken Osman Çelik ara ara göz yaşı ile dolu olan gözlerini kuruluyor ve Yusuf'u daha net görmeye çalışıyordu. Her saniyesini, her santimini daha net görebilmek için gözlerindeki yaşı yırtarcasına siliyor parçalayası geliyordu.

PROFESYONEL  [F•]Where stories live. Discover now