4️⃣

75 9 3
                                    

"Diana."

"Mmmm"

Rüya görüyorum, değil mi?

"Diana, eğer tekrar olursa lütfen kontrol etmeyi dene."

Ses kime aitti... Annem... Okuldakiler... Otobüs şoförü-

Sesini hiç duymadığım o balıkçıyı bile canlandırabiliyordum!

"Diana—"

Yerimden sıçradım.

Ya da kendimi yukarı fırlattım, ama yattığım yerden doğrulmuştum işte.

Bir dakika... Onca zaman yatıyor muydum ben? 

Otlar yüzümü, dizlerimi çizdi.

Yok. Olamaz.

"S-sen burada ne..."

Baldo'ya gözlerimi nasıl diktiysem artık, başını eğmiş; cevap veremiyordu.

"Ben..."

Etrafıma baktım. Lago. En  son Peretola gölünde değil miydim ben?

Yanı başımdaki otları yolup Baldo'ya attım:

"Sen."

Neredeyse çığlık attırmıştım zavallıya... Haha.

Yüzüne gelen ot saçaklarıyla gözlerini kıstı.

"?"

Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra kendimi bile şaşırtarak gülmeye başladım:

"Çok salak görünüyorsun."

Sustu.

Sustum.

Konuşmadık.

Ondan nefret ettim.

"Şey... Sen uyurken hiç ses duydun mu?"

Bunu sorarken gözlerini kaçırıp durması gözümden kaçmamıştı.:

"Ne gibi?"

"Hmm... Şey öylesine sordum. Herhangi bir ses-"

"Evet. Sen kendi kendine konuşuyordun!"

Donakaldı.

İşte yakaladım seni Baldo.

"Ah... Şey evet. Ne yapacağımı bilemediğimde öyle... İstemsizce olabiliyor işte."

Kalkmama yardım etti.

"Şey, Baldo— Geçen gün okulda merdivenlerden aşağı atlamıştın ya? Bacağın iyi mi?"

"Ah... Evet... O kadar yüksek değildi, iyiyim merak etme."

Şimdi yine susacaktı.

Sonra ben de susacaktım.

Şu an kalkıp eve gitsem daha iyi, diye düşündüm.

Baldo pantolonundaki otları ve kaz tüylerini silkeleyip ağaçların arasından çıktı:

"Gel."

Yanlış tahmin.


******

Gölün üzerinde, insanların üzerinde; her şeyin üzerindeydik şimdi:
Köprüde.

"Beni buraya neden getirdin?"

Saçma bir soruydu. Doğru. Ama yine de sonuçta az ilerde de konuşabilirdik, değil mi? Köprü takıntısı falan olmadığı sürece onun yaptığı da pek mantıklı değildi.

"Etrafta olabilirler."

Güldüm.

"Şey... Aslında benim hemen şimdi gitmem gerek yoksa annem merak edebilir-"

Parmağını burnuna götürüp sessiz olmamı işaret etti.

Sonra da eğilmemi.

Bir süre beni iri iri açtığı gözleriyle yerime çivilese de etrafta ağaçlara tırmanan gençler ve yürüyüş yapan aileler dışında bir şey göremediğimden ellerimi anlamsızca sallayarak ona durumdan hoşlanmadığımı ve amacını da anlamadığımı anlatmaya çalıştım.

Anladı mı bilmiyorum ama galiba stresten— Şey.

Yerden aldığı ağaç dalını kemirmeye başladı?

Ben de öyle, boş boş izledim bir süre.

Bu çocuk delinin tekiydi ve onun etrafında bulunduğum sürece benim de tuhaf rüyalar görmem ve tuhaf şeyler yaşamam kadar normal bir şey yoktu.

Kalktım. Arkama bakmadan yürüyüp gittim bir kez daha.

Ama bu sefer pişman veya üzgün değildim.

Tek hissettiğim yoğun bir anne korkusuydu.

Zamanın KızıTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon