2.Bölüm: Yabancı Kız

94 19 11
                                    

2.bölüm: Yabancı Kız
"... İşte, tam o anda gördüm... Onun o menekşe rengindeki, içinde cennet saklı gözlerini..."

Annemin o halini gördükten sonra artık orda daha fazla kalamazdım. Çünkü bunca yıl ,yüzünü bile asla hatırlayamadığım babamın ölümünden beri, sadece anne sevgisiyle beslenen ben, bir ana kuzusuydum. Ve biraz daha annemin o çaresiz, gözyaşlarıyla dolup taşmış ela gözlerine bakmaya devam etseydim sanırım haberi ona elimde olmadan söyleyiverirdim.

Yerimden fırlar gibi kalktım. Ahşap, menteşeleri paslanmış ve her an devrilecekmiş gibi duran kapıya doğru titrek ama seri adımlarla yürüdüm. Kapının hemen yanında bulunan, komşumuzun eskidiğini düşündüğü için bize verdiği soluk renkteki portmantoda asılı duran deri ceketimin cebinden, geçen sene garson olarak çalıştığım dönemde aldığım beyaz kulaklığımı çıkardım.

Yüzüm kapıya dönükken soğuk bir sesle anneme seslendim:

"Bu akşam arkadaşımda kalacağım. Yarın uyandığım gibi gelirim. Kahvaltı hazırlarız."

Annemin burun çekişini duydum önce, ardından yavaş yavaş bana doğru gelen adım seslerini... Birkaç saniye sonra arkamdan iki kol belimi sardı. O anda, bu davranışlarıma daha fazla dayanamayıp arkamı döndüm ve gözlerimi kapatıp annemin boyuna gelmek için diz çöktüm. Ona sıkıca sarıldım ve ağlamaya başladım. Böyle olmak zorunda değildi. Fakir ve muhtaç olmak zorunda değildik. Dünya bu halde olmak zorunda değildi. Babam ölmek zorunda değildi. Haber bu kadar acımasız olmak zorunda da değildi. Ya da belki de bize öyle geliyordu.

Annem de belli ki benim gibi düşünüyordu. Hissediyordum. Sanki az önce düşündüklerimi duymuş gibi sırıttı ve moral yükseltici ama bir o kadar da ağlamaklı bir sesle konuşmaya başladı:

"Her şeyi bir kenara bırakıp düşünürsek, en azından benim oğlum hala çok yakışıklı. Biraz da bardağın dolu tarafından bakmak lazım."

İçten bir şekilde gülümsedim ve çok geçmeden ben de annemin dediğine benzer bir iltifatta bulundum:

"Her şeyi bir kenara bırakıp düşünürsek, en azından benim sultanım hala çok güzel. Bir sürü genç kıza taş bile çıkartır. Biraz da bardağın dolu tarafından bakmak lazım."

"Yalancı!"

İkimiz de gülmeye başladık. Annem dolu gözleriyle bana baktı. Bu alay dolu masum bakışlar içten ve merhametli bakışlara dönüştü. Ben de ona buruk bir gülümsemeyle baktım. Annem gözlerini kapattı ve alnıma bir öpücük kondurdu. Çok geçmeden ayağa kalktım ve bahçedeki ciddiyetsiz Ayaz'a, yani kendime gelerek konuşmaya başladım:

"Öhöm öhöm! Bu kadar duygusallık, bu kadar gözyaşı yeterli bence. Yoksa Allah korusun, çıkamayacağım evden! Hem, bunlar benim ciddiyetime ters, biliyorsun sultanım."

Annem gözlerini fal taşı gibi açarak bana döndü ve gülmesini zor tutarak alay dolu bir sesle hızlıca konuşmaya başladı:

"Bir dakika ne dedin ne dedin? Ciddiyetime ters mi! Senin ciddiyetin mi varmış sevgili akıllanmaz prensim?!"

"Evet! Olmaz olur mu? Hatta o kadar ciddiymişim ki üniversitedeki hocalar bile "Ciddiyetlikte Ayaz gibi olun!" diyorlar. Duy bak duy, oğlunu ne çok beğeniyorlar!"

Annem dediğimin gerçek olduğunu zannetmiş olacak ki ağzını bir karış açarak soru sorar gibi bana bakmaya başlayınca dayanamadım ve gülmeye başladım. Ellerimi pes ettiğimi belli eder gibi havaya kaldırdım:

"Tabii ki şakaydı anne! Övünmek gibi olmasın ama bende ciddiyetin c'si bile yoktur."

Alayla sırıttım ve bu kadar şamatanın yettiğini düşünerek konuşmaya devam ettim:

DünmedyaWhere stories live. Discover now