#10 beauty and the titan

869 67 41
                                    

Yorumlarınızı gördükçe yazasım geliyor. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar.

Levi yatağından kalktığı gibi banyoya gidip yüzüne serin bir su çarpmıştı. Her zaman giydiği kıyafetlerden giyiyordu. Kıyafeti olmadığı zamanlarda Eren ona eski kıyafetlerinden vermişti ama ona çok büyük gelmişlerdi.

Hazır olduğunda aşağı masaya indi. Eren masanın başında oturmuş onu bekliyordu. O da masanın diğer ucuna oturmuştu.

"Günaydın."

"Sana da günaydın."

Petra masayı hazırlamış ve izin isteyip çıkmıştı. Masa çeşit çeşit yiyeceklerle donatılmıştı. On gün yetecek kadar yiyecek vardı nerdeyse. Levi hangisinden başlayacağını bilemedi. Tabağını aldı ve her çeşitten biraz biraz tabağına koydu.

Yemeğini yemeye başlamıştı ki gözü Eren'in boynundaki kolyeye takıldı. Ucunda bir anahtar vardı. Genellikle tişörtünün içine koyardı ama bu sefer unutmuş olmalıydı. Ya da dalgınlığına gelmiştir diye düşündü.

Bir anda aklına üst kattaki kilitli kapı geldi. Anahtarı biraz daha inceledi. Tüm anahtarların desenlerini incelemiyordu kendisi ama bunun değişik bir şekli vardı bu yüzden rahatlıkla o kapıya ait olduğunu anlamıştı.

O anahtarı incelemeye o kadar dalmıştı ki Eren'in ona seslendiğini bile duymamıştı. Öylesine gür bir sesi duymadığına göre gerçekten dalmıştı.

"Levi beni duymuyor musun?"

"P-pardon... Dalmışım da."

"Neyse boşver önemli bişey değildi zaten. Ama seni bu kadar sessiz görmedim hiç iyi misin?"

"Evet yok bir şeyim."

Eren gözlerini Levi'nin tabağına çevirmiş ve suratına hafif bir gülümseme yerleştirmişti.

"Bugün baya bir iştahlısın sanırım."

"Bu kadar yemeği bir arada görmemiştim hiç."

(Ek bilgi: Levi kasabanın fakir kesiminden. Geçiminlerini zar zor karşılıyorlar. Hatta karşılayamadıkları zaman Erwin Levi'ye olan sevgisinden borcunun bir kısmını da o ödüyor.)

"Anlıyorum."

Eren de artık konuşacak konu bulamamış ve saçmalamaya başlamıştı. Kendisi de bu konunuyu gereksiz uzattığını düşünerek konuyu burada kapatmaya karar verdi.

Bir süre sonra Levi masadaki tabakları toplayıp mutfağa götürmeye başlamıştı.
Fakat kabaca bir el buna engel olmuştı

"Senin taşımana gerek yok ben Petra'ya taşımasını söylerim."

"Ona yük olmak istemiyorum."

"Hadi ama sen benim misafirimsin. Buraya hizmetçi diye almadım ben seni."

"(Fısıldayarak) Yani beni zamanı gelince öylece bırakacak mısın?..."

Levi bunu içinden söylediğini sanıyordu fakat yanlışlıkla ağzından kaçırmıştı.

"Ha? Ne dedin duyamadım?"

"Y-yok birşey demedim. Misafirim dimi ha. Yani bir süre sonra beni bırakacaksın ne de olsa. N-niye üzüleyim ki özgür olurum haha!"

Levi bunları söylerken sözlerine dikkat etmeye çalışıyordu fakat işleri batırmıştı. Bir süre kendisi de dediği lafların farkına varmış ve şimdi de kendisine kızıyordu içten içe.

"Seni bu kadar rahatsız ettiğimi bilmiyordum...
O zaman seni zorlamayacağım... Gidebilirsin."

"O-OLMAZ"

"Neden? Seni burda tutsak ediyorum. Neden halen daha burada kalmak istiyorsun?"

"Çünkü... (düşünür) çünkü...
Çünkü senin başını belaya soktum değil mi? İyileşene kadar hiçbir yere gitmiyorum."

"(İçinden) Zaten gitmeni istemiyorum aptal."

"Peki."

Levi hızlı adımlarla odasına doğru yol almıştı. Hızla odasından içeri girdi ve kapıyı kilitledi. Kafasını yastığına gömdü.

Neden bir canavara bu kadar ilgi duyuyordu?
Neden onunla her konuştuğunda aptal gibi davranıyordu.
Neden onunla her konuştuğunda kalbi deli gibi atıyordu?...

Neden?
O sadece bir canavar...

Onu burada yaşamaya zorlamış...
Hayattan kısıtlamış...
Özgürlüğünü elinden almış...
Çirkin bir canavar...

Kafasını gömdüğü yastıktan kaldırdı ve yatağında doğruldu. Bozulmuş olan saçlarını bir kez daha düzeltti. Ayağa kalktı ve kilidi açıp odasından çıktı.

Gözleri Petra'yı arıyor ama onu bir türlü göremiyordu. Normal zamanda hep mutfakta ya da bodrum katında bulurdu onu. Ama şimdi heryeri didik didik etmiş ama onu bulamamıştı.

Onunla Eren hakkında konuşmak istemişti. Kendisinin onun nesi olduğunu, onun nasıl bu hale geldiğini, nasıl eski haline geri dönebileceğini sormak istemişti. Kısacası aklındaki soru işaretlerini kaldırmak istiyordu ve bunun için burada konuşabileceği en iyi kişi Petra'ydı. Onun kendisini anlayabileceğini düşünüyordu.

Tekrardan her yeri kontrol etmiş ama Petra'yı hiçbir yerde bulamamıştı. Mutsuz bir biçimde tekrardan odasına dönüyordu ki evdeki kilitli kapıdan çıkan bir Petra görmesi bir oldu. Merdivenlerin yanındaki duvara yaslanmış, ne yapacağını ya da ne söyleyeceğini bekliyordu.

"İzninizle Efendim artık gitmeliyim. Başka zaman tekrardan yanınıza uğrayacağım."

Petra nazikçe kapıyı kapatmış ve merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başlamıştı. Tabi ki kapıyı kilitlediğinden emin olduktan sonra.

Levi olanları şaşkınlıkla izliyordu. Ne yani bu evde o üçünden başka kim vardı? Dahası o oda neden her zaman kilitliydi?...

「Beauty and the Titan」Where stories live. Discover now