*Hiçler Sokağı*

Start from the beginning
                                    

Söylediği şeyleri hazmedemeyen yüreğimin sıkıştığını hissettim. Üst üste yaşadığım şokların üstüne bunun da eklenmesinin acısıyla gözyaşlarımdan bir tanesini serbest bıraktım. Evren...
Söylemediğim, anlatmadığım sırrımın olmadığı, on altı yıllık kardeşim. Sırtıma vurulan zarbenin acısı esir aldı yorgunluktan bitkin düşmüş vücudumu.

"Bugüne kadar seni satmadığına şükret, yarım akıllı. Dibini göremeyecek kadar körsün, gelmiş uzakları görmeye çalışıyorsun. Kendini kurnaz sanıyorsun, Mihri. Ama sanmakla yetin bence. Çünki değilsin." Sabrımı zorlamaya çalışıyordu. Üzerime gelmesine daha fazla tahammül edemeyip tek bir kelime bağırdım. "Sus!"

"Dibimdeki Melek kostümü giymiş bir Şeytan ise benim suçum ne?"
Sinirden, hayal kırıklığından titreyen bedenime hakim olmaya çalışıyordum. Bir adım yaklaştı. Tam önümde durduğunda fazla yakınlıktan rahatsız olup geri çekilmeye çalıştım. Kolumdan tuttu. Kuruluktan çatlamış dudaklarını araladı. "Dibindeki Şeytan kostümü giymiş bir Melek'de olabilir." Devam etti konuşmasına. "Suçunsa ikisini ayırt edemeyecek kadar aptal olman."

Gözüme takılı gözlerini bir saniye bile kırpmadı. Koluma kilitli parmaklarını daha da sıkılaştırdı. Garip olansa acı hissetmiyordum. Sadece baskı. Her yerim uyuşmuş gibiydi. Alnıma vuran ılık nefesiyle birlikte sakalları tenime batıyordu. Şu an onu itmem, bağırıp çağırmam gerekiyordu belki de. Yapmamı beklediğinin bu olduğuna emindim. Yapmadım. Beklediği kursağında kalsın diye inatla daha da yakınlaştım.

"Bunu bana aptal dediği kızı korumak için kendi hayatını boka batıran, sözde kendine zeki diyen kişi mi söylüyor?"
Sinirine dokunmak için hafifce gülümsedim. Dudaklarını öne atarak gözlerini kıstı. Tam bir şey diyecekken sessizliği bozan korna sesleri ikimizi de ayırdı. Bir an içimde ne yaptığımı sorguladım.

"Çekilin yoldan, be kardeşim! Gidin kenarda yiyişin. Yolun ortasında-" Alt dudağını ısırdı. "Tövbe Tövbe..." Devamını getirmeden gözlerini devirip pencereyi kapattı, yaşlı amca. Bir şey demeden sessizce kenara çekildiğimizde hızlıca geçip gitti.

"Kenara geçtiğimize göre yiyişmeye devam ede biliriz, ha?" Gülümseyip göz kırptı. Kasıtlı omzuna çarparak yürümeye başladım. "Çocukca hareketlerini başkalarıyla devam ettir. Şu hâlde çekecek değilim." Hızlıca soluma geçtiğinde uzaklaştım. İnat yapmayıp uzakta kaldı bu sefer. "Kötü, asi ve acımasız kız. Hmm, sevmem hiç ya. Düşündüm de, seninle zaman geçmez be. Uzun süre sana dayanacağımı düşünmek çıldırtıyor beni." Her ne kadar kendimi kötü hissetsem de dediğine dayanamayıp tebessüm ettim. "Beni de, maalesef..."

Son konuşmamızdan sonra tamamen sustuk. Tek bir kelime bile çıkmadı ağzımızdan. Sebebini anlamasam da işime geldiğinden konu açmadım. Düşünmeye vakit bulamadığımdan allak bullak olmuş zihnimi toparlamaya çalışıyordum. Zordu. Bir gecede öğrendiğim, yaşadığım her şeyin kırıntıları delirtiyordu beni. Cevaplanmayı bekleyen yüzlerce soru boğazımı kitliyordu...

Kalabalıklaşmaya başlayan sokaklara göz gezdirdim. Üç yıldır her gün gördüğüm insanlardan çok farklı geldiler gözüme. Daha güçsüzdü çoğu sîmâ. Belki de güçlü olmak kavramının ne olduğunu bilmiyordum. Fakat o şey her neyse, o duyguyu kendi ruhumda hissediyordum.

Elime sıkıştırılan maske ve şapkayla daldığım sokaktan gözlerimi ayırdım. "Al tak bunları. Tanınmayalım." Yine ilk gördüğüm gibiydi. Sadece gözlerini görüyordum. Bir an bu hâlini daha çok beğendiğimi geçirdim aklımdan. Parlayan gözleri usta bir ressamın eseri gibiydi.

Bir şey demeden elinden alıp maskeyi yüzüme, şapkayı iyice başıma yerleştirdim. Oturduğumuz kaldırım kenarından önümüzdeki sokağı inceliyordum. Belki de artık hiçbir zaman onlar gibi olamayacaktık. Hep saklambaç oynayacaktık. Üzmeye yetiyordu beni. Kaçak hayat sürmek. Sadece babamdan değil, devletten de aynı şekilde. Düşüncesi bile midemi bulandırıyordu...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 13, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Küllükteki İzmaritlerWhere stories live. Discover now