*Yeminli Oyunlar*

65 18 63
                                    

*Ruhu gidenlere kendine gelmesini söyleyecek kadar ahmak olmayın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

*Ruhu gidenlere kendine gelmesini söyleyecek kadar ahmak olmayın.*

*Yeminli Oyunlar*
Bölüm Dört

Derimi deşe bilecek kadar itici bir soğuk var havada. Önümde ise beni anında kül edecek bir ateş şelalesi. Kıvılcımları rüzgarın etkisiyle sağa sola saçışıyor. Gözlerime yansıyan alevler içimi yansıtıyor sanki...

"Seni evlendirmek istedikleri kişi bendim, Mihri. Sadece seni değil, beni de zorladılar bu zoraki evlilik işine. Sen kaçtıktan sonra baban beni peşine taktı. İsyan edemeden seni bulmaya, Yozgat'tan buraya geldim. İstesem dakikasında seni bulurdum. O meydanda yüzünü gördüğümde..." Biraz durdu ve konuşmaya devam etti. "Sadece çocukluk fotoğrafların vardı elimde. Garip olan orasıdır ki, kimse gençlik fotoğraflarını çekmemiş. O kadar değişmişsin ki. Tanıyamadım. Ama okuduğun üniversiteyi biliyordum. Dediğim gibi, bulmam bir günümü bile almazdı."

Ben pür dikkat onun sesine odaklanmışken, gözlerime baktı, içi öfkeyle kaynayan irisleri. "Ama bulmadım." dedi ve sinirle güldü. "Sebebi ortada zaten. Neden sevmediğim, tanımadığım bir kızla evlenip ikimizin de hayatını mahvedeyim ki?"

Dediklerinin yalan olup olmaması umrumda değildi. Korkuyla yanan kalbime serinlik getirdiği doğruydu. Önümüzdeki kül tabakasına baktım. "Çakmak? Onu nereden buldun?" dedim sakince. Kaşları hızla inip kalktı. Cebinden çıkardığı çakmağa, bir de bana baktı. Uzun süre gözlerimde asılı kalan gözleri ayrıldığında, konuşmaya başladı. "O odada ben de vardım. Babanın attığı çakmak tam ayağımın dibine düşmüştü. Sana veririm diye almıştım." Acıyla gülümsedi. "Tabii, kimse bu fırsatı sunmadı. Konuşmak bi yana, yanından bile geçemedim. Çakmak da ne yalan söyleyeyim, hoştu. Sakladım."

Sadece benim değil, onun da çocukluğu çalınmıştı. O köyde doğulan her çocuğun kaderi aynıydı. Kendileri değiştirmedikleri sürece. Biz...

Değiştirmeye ilk adım atanlardandık. Kafesin anahtarını çalan ilk kuşlardık...

"Babam. Beni bulunca öldürürdü, evlendirmezdi. Sonuçta onun değimiyle kaçarak adını kirlettim." Burnumdan nefes vererek güldüm. "Nefes alsam bile kirletiyordum ya. Sence beni sağ bırakır mı? Karşısına çıksam?"

Başını 'hayır' anlamında salladı. Soru sormamı beklemeden cevabını verdi. "Biz daha doğulur doğulmaz sözlendirilmişiz. Doğduğumuz günden geleceğimiz çizilmişti. Bir başkaları tarafından. Ama haklısın. Seni gördüğü anda gebertir."

Babamın merhametli, anlayışlı, vicdanlı biri olduğunu düşünsem bu söyledikleri beni yaralardı. Nedense en ufak bir duygu değişimi yaşamadım. Bekliyordum. Daha kötülerini de bekliyordum hatta. Bize karşı duyduğu nefret mi denilir, hırs mı denilir, her neyse. Hiçbiri abimin hayatına uğramıyordu. Annem ve benim üzerimde kurduğu baskının yüzde birini onun dünyasında bulamazdınız. Beni severdi, abim. Sevdiği kadar umursamazdı da. Bunda yaşının payı olduğu kesindi. Benden on dört yaş büyüktü. Sevse de, nefret etse de bunu göstermekten çoğu zaman çekinirdi.

Küllükteki İzmaritlerWhere stories live. Discover now