•Fırtına Yaklaşıyor•

15.7K 1.9K 1.3K
                                    

"Bay Yeon, size eşlik edecek. Yerleşmeniz için yarım saatiniz var. Saat birde sizi aşağıda göreceğim. Yemek yedikten sonra gezimize başlayacağız"

Toplanan öğrenci kalabalığı söylediklerimin ardından dağılmış, önlerindeki diğer öğretmenlerini takip etmeye başlamışlardı. Ben de yanımdaki diğer öğretmen arkadaşımla küçük bavullarımızı yüklenip kalacağımız tahta eve ilerlemiştik.

Normalde turistlerin geldiği bu mekan bir haftalığına kapatılmıştı. Fırtınanın olduğu zamanlar olduğundan tehlike sonrası açacaklardı. Biz de risk alıp kimse yokken gelmeyi seçmiştik. Şu anda herhangi bir fırtına beklentisinin söz konusu olmadığının bilgisini almıştık fakat durumun değişebileceğini de söylemişlerdi. Toplu halde gezeceğimizi ve tehlike içeren bölgelere gitmeyeceğimizi söyleyip bir şekilde onay alabilmiştik.

"Kırk yaşındayım ama bu dağa ilk defa geliyorum. Beklediğimden daha soğuk. Fırtına olsa nasıl hayatta kalırız bilmiyorum"

"Kötü düşünmeyin. Beklenen fırtına uyarısı almadık. Alırsak hemen konaklama alanına döner, fırtınayı içeride atlatırız"

"Umarım hiçbirimizin burnu bile kanamadan buradan ayrılırız. Böyle şeyler beni korkutur Jeongguk. Bir hafta sonra gelsek ne olurdu sanki"

"Fiyatlar yükselecekti ve boş yer kalmayacaktı. Kimse yokken incelemek daha kolay olacak. Hem, biz rahatımıza bakacağız. Rehberler bizim yerimize her şeyi anlatacaklar. Sadece keyfini çıkarın"

"Çok uyanık adamsın Jeongguk. Öğrenci gezisi adı altında tatil mi yapacaksın?"

"Planım bu yönde"

Söylediklerime koca bir kahkaha atmıştı. Komik bir gülüşü olması beni de güldürmüştü. Nedenini bilmesem de ciddiyetle söylediklerim insanları güldürüyordu. Bu yüzden ben de şaka yaptığımı düşünmeye devam etsinler diye onlarla gülüyordum. Ben mi çok tuhaftım yoksa insanlar her şeye gülmeye meyilliler miydi çözemiyordum.

"Geldik"

Tahta evin kapısını açıp yanımdaki adamın geçmesini beklemiştim. Ufak bir teşekkürün ardından içeri girdiğinde ben de ardından girip kapıyı kapatmıştım.

Bu küçük evde dört ranza, bir tuvalet ve bir banyo bulunuyordu. Ranzaların karşısında ise dört tane uzun, ince giysi dolabı vardı. Burada öğretim görevlisi olarak üç kişi kalacağımızdan bize yeteceğini düşünüyordum.

"Ben üstü alacağım. Jaesun altta yatmak isteyecektir. Travması varmış" demiştim.

"Tamam o halde. Ben de altı alacağım"

Onu onaylayıp karşıdaki dolaplara ilerlemiştim. En sağdakini açıp bavulumu yere yatırmış, kıyafetlerimi üç küçük raftan oluşan dolabıma dizmeye başlamıştım. Şimdiden yorgun hissetsem de bu yorgunluğa mesleğim gereği alışkındım. Sorun etmiyordum fakat kırklı yaşlarında olan Bay Hwang çoktan bel ağrısı yüzünden şikayetlenmeye başlamıştı. Bel ve diz ağrılarının mesleki deformasyon olduğunu söyleyerek beni ve diğer genç öğretmenleri korkutuyordu.

"Yerden ısıtmalı olur sanmıştım. Küçük bir soba var. Yakmasını biliyor musun? İçerisi buz gibi"

"Bilmiyorum" biliyordum fakat yapmayacaktım. Yani, daha önce yakmamıştım ama mantıken yakması zor değildi. Yine de elimi kirletmek istemiyordum.

"Ben çocukken evimizde daha büyüğü vardı. Babam yakardı hep. Ama ben bilmem yakmasını. Yanmayalım diye babam bize bırakmazdı"

Oturup bana hayat hikayesini anlatmasını istemediğimden gözlerimi devirmiştim. Saygı çerçevesinden çıkmamak için göremeyeceği bir şekilde yapmıştım.

Tiger's Eye •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin