Bölüm 34

1.8K 131 155
                                    


Merhabalar :) Yeni bölümümüz an itibariyle gelmiştir. Hiç kontrol etmediğim için oluşabilecek her türlü hata için şimdiden özür dilerim. Kahvemi aldım, şimdi sizinle bir ben de okuyup yanlışlarımı göreceğim. Bölümle ilgili şarkı ve görselleri instagram adresimizde paylaştık. Ama yine de buraya da ekleyeceğim, kalabalık bir liste var :)

Bugün konuşacak birden fazla şeyim var ama siz atlamayın buraları :) Öncelikle buradan tanıştığım   zerincankya ve yine onun vesilesiyle tanışmış olduğum sevgili yazarcım mavi_gelincik'e desteklerinden dolayı çok teşekkür ederim. Sayenizde ailemiz daha da büyüyor.

Bir de size danışmak istediğim bir durum var. Birkaç arkadaşımız kapak fotoğrafımızı değiştirmemiz önerisinde bulunmuş ki bence harika bir fikir ancak ben bu işlerden asla anlamıyorum. Varsa önerileriniz dinlemeye hazırım. Daha fazla uzatmayıp sizi bölümle baş başa bırakacağım. Gözyaşı olmadan, sakin ve huzurla okuyacağımız bir bölüm temenni ettim. Ben yazarken çok mutluydum umarım siz de aynı hisleri paylaşırsınız. Yorumlarınızı bekliyorum. Bir sürü siyah kalp :)

Şarkı : İlhan İrem- Konuşamıyorum

Cem Yıldız- İmkansız

Edith Piaf: La vie en Rose

Ah bir ataş ver


Kader, aciz insanların yaşadıklarına kılıf uydurmak için kullandıkları basit bir terim gibi gelirdi eskiden. Başlarına her ne gelirse '"kaderdendir' demek alışılagelmiş bir tepkiydi sanki.

Öğrenmek için geç kalmıştım ama o inanmadığım kader bana öylesine bir çelme takmıştı ki yıllardır aynı yerde tökezleyip duruyordum. En büyük yenilgi Ali'yi kaybetmekle başlamıştı. Kader denilen ifadeyle o zaman tanışmıştım. 'Ömrü bu kadarmış, kader işte.' dedi duyanlar, mukadderat diye de ekledi bazıları. Sanki benim bir kaderim yoktu ve asıl yazım Yaradanın kalemiyle Ali'nin ölümünden itibaren yazılmaya başlamıştı alnıma.

Birini kaybetmek, birini bir daha göremeyecek, dokunamayacak, hiçbir zaman bir daha ona sarılamayacak olmanın farkındalığı bu durumu kabul etmekten daha zordur. Ben bu farkındalığa varmak için çok beklememiştim. Ali öldü dedikleri an kalbimden kopan acı feryat hala kulaklarımda...

Hep zihnimi kurcalayan o düşünceye daldım tekrardan. Ali, böyle bir kahpe oyunun ortasında değil de normal bir ölümle benden ayrılmış olsaydı yine de içimdeki öfke bu kadar alev alev yakar mıydı bedenimi diye...

Sanırım olmazdı. Ali'yi seven kalbimin içinde iki duygu daha besliyorum öfke ve yas. Öylesine güçlü hisler ki kendi sesimi susturuyorlar. Öfkemi besleyen bir ömre sığmayacak yasım ve ona karşı hissettiğim sonsuz sevgim. Ali'yi sevmekten vazgeçmeyeceğim gibi öfkemi de dindirmem mümkün olmayacak.

Ali'yi benden alan Yaratıcı değil, onu benden koparan eli kanlı, kalbi kötülükle dolu, şeytana tapan bir insan. Bu yüzden devam edebilmem, en azından onu gömdükleri ve her aklıma geldiğinde içimi kemiren kimsesizler mezarlığında ziyaret edebilmem için yürümem gereken çok yol, nefessiz kalacağım çok durak var. Sabretmem gerekiyor, biliyorum.

Saat sabahın 7'si. Bilgisayarın kapağını kapatıp ileriye doğru ittim. Gün aydınlanmış ve kuşlar nedenini bilmediğim bir şekilde neşeyle cıvıldıyorlardı. Gözlerimden akan uyku içeride bir yerlerde büyük çarpışmalara uğruyor ve uyumamı engelliyorlardı.

SemenderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin