"Tamam. Bekle beraber ilerleyelim." diyen Alparslan'ın arkamdaki arabasının kapısının açılmasıyla ben de kapımı açarak indim. Kapımı ses çıkartmayacak şekilde kapatırken Alparslan yanıma gelmişti bile. Silahımın emniyetini açarak sağ elimde tutarken depoya doğru adımlamaya başladım. Grubun kalanı da geliyordu.

Yanımdaki Alparslan bana kısa bir bakış attıktan sonra "Depo basmaya o kocaman topuklularla mı geldin İz?" dediğinde ayakkabımı hafifçe havaya kaldırarak topuğuma baktım. Fazla uzun değildi aslında. Yüzüme pis bir sırıtış yerleştirirken silahımın olmadığı elimin baş ve işaret parmağı arasında topuğum kadar boşluk bırakarak Alparslan'a baktım. "Sen buna uzun diyorsan," derken imâlı bir biçimde ona bakarak gözlerimi alt vücudunda gezdirmiştim.

Kaşlarını çatarken bakışlarını benden çekerek yola sabitledi. Bunu yaparken bir de sabır çekmişti. Dalga geçiyordum sadece, yoksa penis boyunun ortalamanın gayet üzerinde olduğunu biliyordum. Bizzat ağzımla test etmiştim.

Depoya biraz daha yaklaştığımızda etrafı kolaçan ettim. Deponun ön kısmında üç takım elbiseli adam vardı, biz arka tarafta kalıyorduk. İleride de bizim olduğumuz tarafa ters bir şekilde duran iki koruma vardı. İçeride fazlası olduğuna emindim. Yanımda duran Alparslan arkasını dönerek "Siz ön tarafı halledip oradan girin. Ben, Denizkan ve İz şuradan girelim." Şuradan derken iki korumanın olduğu tarafı işaret etmişti. Sözleriyde Berşan, Meriz ve Barlas'aydı.

Onlar kafalarını sallayıp sessiz fakat hızlı adımlarla ön tarafa ilerlerken ben de bizim gideceğimiz tarafa yönelmiştim ki birisi kolumdan tuttu. "Önden ben gidip korumaları indireyim." diyen Denizkan'a alaylı bir bakış attım. İki adamı indiremeyeceğimi mi düşünüyordu?

"Çekil şurdan Denizkan." derken kolumdaki elinden kurtularak adımlarımı iki takım elbiseli adama doğru atmaya başladım. Aramızdaki mesafe azaldığında silahımın susturucusunu kontrol ederek havaya kaldırdım ve birinin başına nişan aldım. Beklemeden tetiği çektiğimde saliseler içinde adam yere yığılmıştı. Hızlı bir refleksle buraya dönen diğer adam daha belindeki silahını çıkartamadan onu da iki kaşının ortasından vurmuştum.

Arkamdaki Denizkan ve Alparslan'a bakma gereği duymadan deponun girişine ilerlerken topuk seslerim sessiz gecede yankılanıyordu. Bakışlarımı kısaca etrafta gezdirdikten sonra paslı demir kapıya yaklaşım. Ayağımla kapıyı ittirirken silahımı her ihtimale karşı ileri doğrultmuştum.

Açılan kapıdan içeri girdiğimde bir takım konuşma sesleri duyuyordum ancak ne söyledikleri anlaşılmıyordu. Alparslan bir elini silahı doğrulttuğum koluma koyarak beni durdurdu ve önüme geçti. Göz devirdim. Takım işlerini sevmiyordum. Arka planda olmak İzel Sarca'ya yakışmazdı.

Alparslan'ın önüme geçmesine izin vermeyerek onun yanından yürümeye başladım. Kısa bir kaç adım daha attığımızda deponun içindeki sesler netleşmeye başlamıştı. Bizim bulunduğumuz kısımla deponun geniş alanını ayıran bir duvar vardı ve biz bu duvarın arkasında olduğumuz için bizi görmüyorlardı.

"Kes sesini otur aşağı!"

İç kısımdan gelen erkek sesi deponun duvarlarına çarparak yankılanmıştı. Bu, Celâl'in sesiydi. Adımlarımı biraz daha hızlandırırken topuklarımın ses çıkartmaması için yere yumuşak bir şekilde basıyordum. O Celâl piçi bugün geberecekti. Veya gebertilecekti.

Benim tarafımdan.

İlerlediğimiz koridorun sonunda gördüğüm silüetle elimi arkaya doğru uzatarak 'bekle' der gibi kaldırdım. Alparslan ve Denizkan dururken ben sinsi adımlarla ilerleyerek koridorun ucuna bulunduğumuz kısma arkası dönük şekilde duran takım elbiseli korumaya yaklaştım. Hızlı bir haraketle boyu benden tahminen 5-6 santim daha uzun olan adamın boynuna bir kolumu doladım ve sıktım. Adam panikle iki elini boynuna götürüp kollarımı çekmeye çalışırken ben gücümü daha da arttırmıştım. Boğulur gibi sesler çıkartan adam fazla dayanamadan ruhu bedeninden ayrıldığında kollarımın arasındaki vücudunu yere bıraktım.

Ateşten Buz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin