Alparslan şaşkın şaşkın ona bakarken ben oyunu bozmayarak çığlık attım. "Kim o Merve şırfıntısı!?" diye bağırdığımda Alparslan bana baktı. Benim duyabileceğim sesle fısıldarken yüzünü yüzüme eğmişti. "Ne biçim konuşuyorsun çocuğun önünde İz? Şırfıntı falan?" Bilmen farkında mıydı ama, az önce bu çocuğun gözünün önünde bir çatışma çıkmıştı ve bulunduğumuz salonda cesetler vardı.

"Ne bileyim? Hiç aldatılmadım." diye fısıldadım ben de onun gibi. Kaşlarını kaldırdı "Hiç mi?" diye sordu. Başımı salladım. "Kim aldatır benim gibi mükemmel birini?" diye sorduğumda bir an kendimi olaya kaptırmış olmalıyım ki tekrar bağırdım. "Sen aldattın tabi." dediğimde ne yaptığımı anlamadan ben de Alparslan'a bir tokat atmıştım.

Çıkan 'şap' sesiyle Alparslan öfkeyle bana baktığında ben dilimi ısırıyordum. İyice şamar oğluna çevirmiştik adamı. Ahu elini havaya kaldırdığında elimi uzatarak 'çak' yaptım. "Kız dayanışması." dedi yumruğunu havaya kaldırırken. Ben onun bu haline gülerken Alparslan hala sinirli sinirli bana bakıyordu.

Alparslan, Ahu'yu kucağından indirdiğinde dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve eli hafifçe kalçama vururken "Alırım bu tokadın ifadesini." diye fısıldadı. Kalçalarımdaki elini çekmemişti. "Alırsın alırsın." derken sesim daha çok 'bok alırsın' der gibiydi. Ahu "Susadım." diyip mutfağa yöneldiğinde Alparslan hızla beni bırakıp onu tuttu. Cesetler o taraftaydı ve görmesini istemiyor olmalıydı. "Ben getiririm, sen İz Ablan'la dur. Korkar şimdi o." dedi ve bana göz kırptıktan sonra mutfağa ilerlemeye başladı. Ahu onun söylediklerini ciddiye almış olmakı ki "Korkma ben buradayım." dedi ciddiyetle.

Ona başımı sallarken gözlerimi salonda gezdirdim. Bizim olduğumuz tarafta çok bir şey olmasa da diğer taraf kan gölüydü. "Abimi seviyor musun?" diye sordu Ahu tatlı bir tavırla. Ya ya sorma, ölüp bitiyorum(!)

Tam oyunumuzu bozmamak adına 'evet' demek için ağzımı açmıştım ki bir anda olan şeylerle konuşamamıştım. Salondaki sağlam kalan iki cam duvardan birinin patlayan sesi kulaklarımı doldurduğunda hızla Ahu'yu kolundan çekerek kendimi Ahu'nun üzerine kapatacak şekilde eğildim.

Aynı anda Alparslan'ın "Ahu!" diye bağıran sesi ve kırılan bardağın sesi salonu doldurmuştu. Bir silah sesi daha içeriyi doldurduğunda ben Ahu'ya siper olduğum yerden çekilmemiştim. Alparslan silahını kaldırıp dışarıya iki el ateş ettiğinde tehlikenin kalmadığını anlamamla yavaşça geri çekildim ve elimi omzuma attım. Elime gelen sıcaklıkla içimden bir küfür savururken "İyi misin?" diye sordum telaşla Ahu'ya.

O korkuyla başını sallarken Alparslan birkaç büyük adımda yanımıza ulaşmıştı. Omzumdaki ağrıyla yüzümü hafifçe buruştururken Alparslan Ahu'ya sarılıyordu. Ben kendimi sakince koltuğa bıraktığımda Alparslan bana döndü. Gözleri şaşkınlıkla açılıp çıplak omzumdaki kanlara kaydığında "Siktir, iyi misin?" diye sordu ve telaşla yanıma oturdu.

Beni mi düşünüyordu?

"Çok, sen?" diye sordum alayla sırıtırken. Sanırım kurşun hala omzumdaydı. Ağrısı artan omzumla yüzümü buruşturmamak için büyük bir çaba sarfederken rahat görünmeye çalışıyordum. Kurşunun çıkması lazımdı. Alparslan kaşlarını çatarak eğildi ve omzuma hafifçe dokunarak yaramı inceledi. "Kurşun içeride, kan kaybediyorsun. Kalk hastaneye." dediğinde alayla kaşlarımı kaldırdım. "Ne o? Ölürsem çok mu üzülürsün?"

"Kardeşim için kendini tehlikeye attın?" dedi titreyen sesiyle.

"Ağla bir de Alparslan." dedim ve kenardaki telefonuma uzandım. Rahatlığıma şaşırmış şekilde bana bakıyordu.

Ateşten Buz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin