Bölüm 5. Mitsuki'nin Kararı

68 3 60
                                    

(Medyadaki şarkıyı yazdığı yerde dinlemeye başlayabilirsiniz arkadaşlar, o kısma özel, baştan açmanıza gerek yok ^^)

...

Sabahın köründe epey gürültü çıkarıyordu, ama umurunda değildi.


Sarada dün gece onu arayıp Mitsuki'ye, en iyi arkadaşına... kötü davranıldığını söylediğinden beri oturduğu yerde duramıyordu. Sabah buluşmaya karar vermişlerdi ama hemen o anda harekete geçmemek için kendini epey zor tutmuştu. Bu yüzden eğer birilerini uyandırıyorsa ve o birileri bu durumdan memnun değilse, bunu takacak durumda değildi.

"Boruto..." Sarada arkadaşına yetişmek için koşturmak zorunda kalıyordu. Oğlanın en son bir şey hakkında ne zaman bu kadar sinirlendiğini hatırlayamıyordu, ama şimdi resmen küplere binmişti. "Biraz sakinleşmeye çalış..."

"Nasıl sakinleşeyim?!" diye parladı hızını kesmeyen çocuk. "Taciz edildiğini neden bana söylemedi ki?!" Sarada'nın buna verebileceği bir cevap yoktu... Sadece grafitileri görmüştü ama sonra Shikadai ile de konuşmuşlardı. "Bakalım bize ne söy-"

Arkadaşının kapalı kapısı önüne geldiğinde olduğu yerde donakaldı, gözleri büyüdü. Bütün her şeyi dikkatle inceledi, baktıkça daha çok sinirlendiğini ve korkuya kapıldığını hissediyordu. Bunlar sadece basit tacizler değildi - buna tehdit denirdi, hem de oldukça korkunç tehditler.

"Bu ne be...?" diye mırıldandı çizimlere dokunmak için elini kaldırırken. Sonra dönüp Sarada'ya baktı. "D-dur bir dakika, bunları da biliyor muydun...?"

"Ş-şey, ben..."


Sonra kapının açıldığını duydu ve en iyi arkadaşıyla göz göze geldi. Mitsuki arkadaşının ifadesine baktı ve iç geçirdi. "Boruto..."

"Bana ne zaman söylemeyi planlıyordun?!" dedi sarışın çocuk sıktığı dişlerinin arasından, tükürür gibi.

"Neyi söyleyecektim?"

"Bana aptal numarası yapma!" diye bağıran Boruto yumruğunu kapıya vurunca Mitsuki biraz irkildi. "Bu grafitilerden bahsediyorum, Mitsuki!"

"Ha..." dedi çocuk bahsi geçen grafitilere kaçamak bir bakış atarak.

"Ha mı? Ha mı?! Bütün diyebileceğin şey bu mu?!"

"Boruto lütfen..." dedi çekine çekine etrafına bakınan Sarada. "Biraz sesini alçak tutmaya çalış..."

"Mitsuki bana daha önce haber verseydi bu kadar bağırmazdım!"

Mitsuki iç geçirdi. "Seni endişelendirmek istemedim, Boruto. Sarada'ya da söylemeyecektim, ama o bunları gördü... İkinizin de bu konuda endişelenmesini istemiyorum."

"En iyi arkadaşım tacize uğruyorken nasıl endişelenmeyebilirim?!" diye bağırdı Boruto kollarını havaya savurarak. "Hem bunu neden yapıyorlar ki?! Ama sana bir şey söyleyeyim mi?!"

Cep telefonunu çıkardı.

"Boruto, buna gerek-"

"Kes sesini."

O sırada komşu kapılardan biri açıldı ve bitkin görünen bir adam başını dışarı çıkardı. "Hey, siz veletler biraz sessiz olun, tamam mı?"

"Sen de çeneni kapa, anlaşıldı mı?!"

Sarada dönüp özür diler gibi adama baktı ama adam çoktan içeri girmişti. Boruto kapının birkaç tane resmini çekti.

"İşte. Babamın bundan haberi olacak."

"Boruto..." diye lafa başlayacak oldu kız.

"Bana söylemediğinize inanamıyorum! Ya başına ciddi bir şey gelseydi?! Ben de arkadaşız sanıyordum!!"

Bu sözleri duyunca mavi saçlı çocuk da kendini tutamadı. "Öyleyiz zaten. Ben de bu yüzden sana söylemedim."

"Beni endişelendirmemek için, öyle mi?!" Alayla gülen Boruto arkadaşına doğru bir adım attı. "Saçmalık bu!"

Bunun üzerine kız hemen arkadaşının önüne geçip ellerini omuzlarına koydu ve onu biraz geri itti. "Boruto, lütfen!" dedi telaşla. "Pişman olacağın bir şey söylemeden ya da yapmadan önce sakinleş!"

Boruto'nun öfkesi bir anda kayboldu, geride sadece kırgınlık kaldı.

Geçen sefer az daha... babasını kaybetmişti. Böyle bir şeyin - bir daha asla - yaşanmasını istemiyordu.

Yutkundu ve gözleri hala en iyi arkadaşının üzerinde, Sarada'dan uzaklaştı. "...iyi. Ama bu işin burada bittiğini sanma. Babama bunu söyleyeceğim."

Sarada iç geçirdi, fırtına dindiği için biraz rahatlamıştı. "Pekala, aa... gidelim o zaman, olur mu?"

...

Gün içinde gerçekten de tatsız bir olay yaşanmamasını dilemişti - ama tabii ki böyle bir durumda bu kadarını beklemek, çok şey istemek oluyordu.

Daha köyün eteklerine bile ulaşmamışlardı. Boruto hala burnundan soluyordu ve Mitsuki sessizdi, ama Sarada ne olur ne olmaz diye etrafı kolluyordu.

Sonra bir hışırtı ve koşan ayak sesleri duydu ve içgüdüleri harekete geçti.

"Boruto!" diye seslendi arkadaşına ve sharinganını aktive ederek hemen, sesini duyunca ona dönen Mitsuki'nin önüne geçti.

Sarışın çocuk gerçekten de çok hızlı davranmıştı, aylar süren takım çalışmaları işe yarıyordu. Sarada'nın biraz önce hissettiği kişi bir şey yapamadan önce yanına gitmiş, bileğini kavramıştı.

Çocuğun en fazla sekiz yaşında olduğunu gören kızın yüreği burkuldu.

"Sen ne halt yediğini sanıyorsun?!" diye sordu Boruto sıktığı dişlerinin arasından. "Ne bu..." Yerdeki ezilmiş kırmızı şeye baktı ve kaşını kaldırdı. "Domates mi? Gerçekten mi?"

"Onu burada istemiyoruz." dedi çocuk hırçın bir ses tonuyla, başını Mitsuki'ye sallayarak. "Herkesi rahatsız ediyor. Annemle babam dün akşamdan beri tartışıp duruyor!"

Sarışın çocuğun bakışları iyice sertleşti. "Senin ailen salaksa bu benim arkadaşımın suçu değil."

"Çocuklar kesin şunu, o sadece bir çocuk..." diye başladı Mitsuki ama Boruto onu dinlemiyordu bile.

"Hele üzerine bir şey gelsin, o. zaman. ölürsün." dedi tehlikeli ve tıslar gibi bir ses tonuyla, yüzünü çocuğa iyice yanaştırarak.

"Neler oluyor burada?"

Binanın köşesinden daha büyük bir çocuk döndü, yüzünde saldırgan bir ifade vardı.

"Sen kim oluyorsun da benim kardeşime zorbalık taslıyorsun, seni küçük..."

Öfkeden burnundan soluyan Boruto yavaşça dönüp ona bakınca çocuk durakladı.

"Yanlış," dedi çocuk ve büyük olan bir adım geri attı. "Asıl soru şu ki, SİZ kim oluyorsunuz da en yakın arkadaşıma sataşıyorsunuz?!"

Kendine gelmesi bir dakikasını aldı ama çocuk en sonunda hızla öne gelerek kardeşini omuzlarından tuttu. "Fumio, ne dedim ben sana? Hokage'nin oğlu yanındayken bu yılana bulaşma! Şimdi başımız belaya girecek!"

Kardeşler aceleyle uzaklaşırken Boruto arkalarından, "Kendiniz için neyin iyi olduğunu biliyorsanız ondan uzak durun!" diye bağırdı. İkili gözden uzaklaştıktan sonra başını kaldırıp arkadaşlarına baktı.

Sarada iç geçirdi ve gözleri tekrar normale döndü. Mitsuki ona bakmıyordu, gözleri yerdeydi.

"Bu senin suçun değil!" dedi çocuk hırsla, Mitsuki'nin bakışlarını bile kaçırıyor olması canını sıkmıştı. "Konoha'da birini bu şekilde tartaklayamayacaklarını anlamak zorundalar! Buna kimse izin vermez!"

Mavi saçlı çocuk iç geçirdi. "Boruto, lütfen... devam edelim."

"Hayır! Bu aptalların moralini bozmasına izin vermeyeceğini söyleyene kadar olmaz!"

"Sana tutamayacağım bir söz veremem." dedi Mitsuki kesin bir sesle ve topukları üzerinde dönerek yürümeye başladı. Boruto ve Sarada kısa bir an için birbirlerine baktıktan sonra onu takip etmeye başladılar.

...

Yetimhaneye giden yolda da başlarına çok farklı bir şey gelmedi.

Bu sefer kimse onları, en azından sözlü olarak, rahatsız etmedi ama ara ara bir köşeden onları süzen düşmanca bakışları yakaladılar. Bir noktadan sonra canına tak eden Boruto, "Neye bakıyorsunuz öyle?!" diye bağırmak zorunda bile kalmıştı. Ama Hokage'nin oğlunu gören kimse yanlarında çok fazla durmuyordu.

Şimdi ana komplekse sadece birkaç blokluk yürüyüş mesafeleri kalmıştı. Yetimhaneyi saldırıdan sonra hiç ziyaret etmediklerinden dolayı ne beklemeleri gerektiğini bilemeyen Sarada, nabzının hızlandığını hissetti.

Kampüs görüş açılarına girdiğinde üçü de oldukları yerde donup kaldı.

Haberlerde fazla bir bilgi verilmemişti ve her ne kadar durumun kötü olduğunu biliyor olsalar da, işin boyutunu bilmiyorlardı.

Binanın ön kısmı tamamen harap olmuştu, sanki büyük bir güç orayı komple havaya uçurmuş gibiydi. Her tarafta yıkıntılar ve üzerlerinde lekeler vardı... koyu lekeler... Onlara korkunç bir şekilde...

Kurumuş kan olduğunu düşündüren lekeler...

Mitsuki trans halinde öne doğru bir adım attı, durdu, sonra yürümeye devam etti. Şok halinden kurtulan Boruto bunu fark etmişti.

"Mitsuki - bekle, öylece içeri giremezsin!"

Çocuk birinin ona seslendiğinin farkındaydı, ama ne söylenildiğini anlayamıyordu.

Bu kadar acı...

Neden...?

Biri kolunu kavrayınca sonunda durdu ve arkasına dönerek Sarada'nın endişeli yüzüne baktı.

"Acele etme!" dedi kız.

Mitsuki bir şey söylemek için ağzını açtı, ama daha tek kelime edemeden başka bir ses duydular.

"Aa, selam, siz geldiniz demek!"

Kolları moloz yığınları ve başka şeylerle dolu olan Inojin, Shikadai ve Chouchou'nun onlara doğru yürüdüğünü gördüler.

"Hey, n'aber?" dedi Chouchou olağan bir tavırla. "Sizin burada olmamanız gerektiğini sanıyordum?"

"Olmamamız... gerektiğini mi?" diye mırıldandı Mitsuki, anlayamamıştı.

Arkadaşı başka bir şey diyemeden önce Inojin hemen, "Demek istediği şu ki, sizin de buraya görevlendirildiğinizi bilmiyorduk," diye araya girdi.

Arkadaşlarının arkasından yaklaşan Boruto, "Buraya görev için gelmedik," dedi iç geçirerek. "Biz sadece, ah..."

"Düzenlemelerin nasıl gittiğini görmek istedik," diye bitirdi Sarada yardımcı olmaya çalışarak.

"Eh, oldukça can sıkıcı gidiyor," dedi Shikadai sıkılmış bir ifadeyle. "En azından müdür oldukça iyi biri - bu kadar olaydan sonra..."

Mitsuki'nin gözleri büyüdü. "Bekle... Kabuto-san burada mı?"

"Tabii," dedi Shikadai bir kaşını kaldırarak. "Nerede olacaktı?"

Mavi saçlı çocuk dönüp arkadaşlarına baktı. "Gidip onunla konuşacağım."

"İyi, ben de seninle geliyorum."

"Boruto," Mitsuki iç geçirdi. "Onunla yalnız konuşacağım."

"Dışarda bekleyebilirim."

Mitsuki bezgin bir ifadeyle Shikadai'ya baktı. "Lütfen... arkamdan gelmeye çalışırsa onu durdur."

...

Kabuto-san'ı, çok fazla zarar görmemiş olan arka odalardan birinde buldu. Mitsuki içeri girince adam başını kaldırıp baktı.

"Ah, Mitsuki..." dedi. "Seni görmeyi beklemiyordum."

"Burayı gelip kendim görmek istedim."

Kabuto iç geçirdi ve ikisi de bir süre sessiz kaldı.

"Neden...?"

"Hım?" Kabuto sorarcasına çocuğa baktı. Gözlerinde dalgın bir ifade olan Mitsuki kapıdan dışarıya doğru bakıyordu ve aklının nerede olduğunu anlamak için adamın yardıma ihtiyacı yoktu.

"Babamı avcunun içi gibi bilen nadir insanlardan birisiniz. Neden? Babam böyle bir şeyi niye yapsın? Ne gibi bir amacı olabilir?"

"Korkarım bu soruna verebilecek bir cevabım yok. Gerçek şu ki Orochimaru'nun hareketlerinin arkasında her zaman bir gerekçe vardır..."

"Kesinlikle!" Genç çocuk adama döndü, bir cevap bulmak için çırpınıyordu. "Neden masum çocuklara saldırsın ki? Sadece Shin'lere değil, buradaki diğer çocuklara da."

Adam elini çocuğun koluna koydu, konuştuğunda ses tonu yumuşak çıkıyordu. "Mitsuki, bununla başa çıkmanın zor olduğunu biliyorum ve ben de normalde inanmazdım, ama... Babanın lanetli mührünü o adamın üzerinde kendi gözlerimle gördüm."

Çocuk buna ne diyeceğini bilemediği için bakışlarını aşağı indirdi. Kabuto onu dikkatle inceliyordu.

Durumu anlayarak, "Canını sıkan biri var mı?" diye sordu.

Arkadaşlarını düşünen Mitsuki hafifçe gülümsedi. "Başa çıkamayacağım bir şey değil. Ayrıca çok iyi arkadaşlarım var."

"Bunu duyduğuma sevindim."

Mitsuki etrafına, oluşan zarara ve koşturan insanlara bakındı...

"Kabuto-san..." dedi kısa bir süre sonra. "Siz nasıl bir şifacı ninja olmaya karar verdiniz?"

"Bu nereden çıktı şimdi?" diye sordu adam, şaşırmıştı.

"Merak ettim de... Peki nasıl bu yetimhanenin müdürü oldunuz?"

Kabuto bir an için düşündü. "Aslında ikisi birbirine bağlı."

"Bağlı mı? Nasıl?"

"Aslında... ben üçüncü ninja dünya savaşında öksüz kaldım. Konoha beni kabul etti ve bu yetimhanede, bana medikal ninjutsu öğreten bir kadınla tanıştım. Sanırım bana yaptığı şeyi devam ettirmek istediğimi söyleyebiliriz... Çocukları bir aile ortamında yetiştirmek, yaralarını o ya da bu şekilde sarmak..." İç geçirdi ve başını çevirdi. "İşlerin bu şekilde yürümediğini görmek çok üzücü... Sanırım geçmişin hiçbir zaman peşini bırakmıyor."

Sessiz kaldılar, Mitsuki acı acı, bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu...

...

Arkadaşlarının yanına dönmek için yürürken zihni karışık düşünceler içerisindeydi.

İnsanları kurtarmak, iyileştirmek için uğraşmak... Bu asil bir amaç gibi görünüyordu.

Dürüst olması gerekirse buraya gelmeden önce, hatta ninja olmak için ilk adım attığı zaman bile gelecekte ne olmak istediği yönünde hiçbir fikri yoktu. Sensei'leriyle ilk tanıştıkları, Konohamaru'nun ona gelecekle ilgili hayallerini sorduğu günü dün gibi hatırlıyordu. Sadece gülümsemiş ve bir gün babası kadar büyük bir ninja olmayı, hatta onu geçebilecek kadar iyi olmayı istediğini söylemişti.

Orochimaru'nun onunla gurur duymasını istiyordu - hayır, buna ihtiyacı vardı.

Şimdi seçtiği yolun onu gururlandırıp gururlandırmayacağını bilemiyordu tabii...

Ama babasının yol açmış olduğu ya da olmadığı yaraları sarmak için uğraşmak, eh...

Bu da asil bir amaç gibi görünüyordu.

Sensei'leri ona şu anda soracak olsa, şifacı ninja olmak istediğini söylerdi.

Bu amacına ulaşmak için kimden eğitim alabileceğini henüz bilmiyordu. Herhalde... bütün yetişkinler de ona karşı olamazdı, değil mi?

Doğal olarak akla ilk gelen kişi, birçok açıdan onun için bir amca gibi olan Kabuto'ydu. Ama zaten adamın başında birçok dert vardı, bir de öğrenciyle uğraşamazdı.

Tabii Konoha'daki en ünlü şifacı ninjalar Sarada'nın annesi ya da beşinci Hokage'ydi, ama Mitsuki onlara nasıl yaklaşması gerektiğini bilemiyordu.

Eh... her zaman ikinci plan olarak Karin de vardı, ama...

Düşünürken bile kalbine acı bir his doldu.

Bu arkadaşlarını da arkasında bırakması gerekeceği anlamına geliyordu ve o... bunu gerçekten istemiyordu.

Boruto ve Sarada... Konoha'da sahip olduğu ilk gerçek aile onlardı...

Kendi düşüncelerine o kadar gömülmüştü ki etrafına dikkat etmiyordu.

"Sen ne halt yemeye geldin buraya?"

Kısa bir süre içinde o kadar çok şey oldu ki Mitsuki doğru dürüst tepki verecek zamanı bulamadı.

Arkasına döndüğünde, yüzünde öfkeli bir ifade olan birinin ona doğru koştuğunu gördü ama daha çocuk fazla yakınına gelemeden önce, biri saldırganın üzerine atılarak onu durdurdu.

Metal Lee başını kaldırarak ona baktı, gözleri büyüdü. "Mitsuki, dikkat et!"

Mavi saçlı çocuk arkasını döner dönmez yüzüne gelen yumruktan kaçmak için eğildi.

"Asahi, Fuuto, bize yardım edin!" diye seslendi Metal.

Ama kimse yardıma gelmedi ve Mitsuki, bir daha saldırdığında saldırganın yumruğunu tutmak zorunda kaldı. "Seninle dövüşmek istemiyorum." dedi sakin sakin.

"Bu çok kötü, çünkü ben seni pelteye çevireceğim! Ne cüretle buraya gelirsin?!"

Sonra çocuk bir anda donup kaldı ve Mitsuki onun elini bıraktı.

"Bire karşı iki mi? Gerçekten belanızı arıyorsunuz, değil mi?"

Sırf konuşma şeklinden çocuk, saldırganı kimin durdurduğunu hemen anladı.

"Kimin pelteye döneceğini gösteririm şimdi ben sana!"

"Boruto, hayır!" diye bağırdı çocuk en iyi arkadaşının saldırıya geçtiğini görünce, ama Shikadai ondan önce davrandı.

"Off, biraz dizginleyin kendinizi, olur mu?"

"Shikadai..." dedi olduğu yerde donakalan Boruto sıktığı dişlerinin arasından, çok öfkelendiği belliydi. "Beni bıraksan iyi edersin. Sinirimi senden çıkarmayı istemiyorum."

"Sen sakinleşmeden olmaz, hayır."

"Sakinleşmemi nasıl beklersin?!" diye bağırdı sarışın çocuk. "Bu ikisi az önce en iyi arkadaşıma saldırmaya çalıştı!"

"Boruto, sakinleş biraz..." diye iç geçirdi Mitsuki, bundan sıkılmaya başlamıştı.

"O şeye nasıl arkadaşım diyebilirsin?" diye sordu çocuklardan biri ve herkes bir anda gerildi.

"Laflarına dikkat etsen iyi olur..." dedi Sarada, sabrı taşıyordu.

"Sizin gibilerle takılmaktan bin kat iyidir!" diye bağırdı Boruto onlara, gölge kopyası tekniğinden kurtulmak için debeleniyordu.

"Eh, en az üçe bir sizden üstün olduğumuza göre geri çekilmenizi öneriyorum - yoksa gerçekten sinirlenmeye başlayacağız." dedi Inojin, tatlı ama tehlikeli bir gülümsemeyle.

İkili bunu bir an için düşündü.

"Geri döneceğiz." dediler mavi saçlı çocuğa pis pis bakarak.

"Kıçınızı tekmelememiz için mi? Ne zaman isterseniz!" diye cevap verdi Boruto.

İkisi koşarak uzaklaşırken Metal takım arkadaşlarına baktı. "Siz niye biraz önce yardımcı olmadınız?"

Kız bir şey demedi, ama Fuuto biraz bekledikten sonra konuştu. "Sen... neden yardımcı oldun?" diye sordu, sesinde şaşkınlık vardı; suçlama ya da aşağılama değil, sadece merak.

Boruto: FedakarlıklarWhere stories live. Discover now