GM | 16 | Gömülen Sırlar

Start from the beginning
                                    

"Elli dakika," dedi endişeli sesiyle. "Tamı tamına elli dakikadır seni arıyorum."

Elimle kazağının kumaşını sıkarak ona daha çok sokuldum. "O... Şey beni..."

Saçlarımı okşarken bana daha sıkı sarıldı. "Tamam, sakinleş..." dedi rahatlatıcı bir tonda. "Yanındayım... Burada kimse yok. Sadece ikimiz varız Dedektif ve ben, senin yanındayım."

Başımı kaldırarak yüzüne baktım. Fazla endişeliydi ve korkmuş görünüyordu. Gözleriyle yüzümü incelediğinde kaşları çatıldı. Parmaklarıyla elmacık kemiğime dokunduğu zaman hissettiğim acıya rağmen hiçbir tepki veremedim.

"Canın yanıyor mu?" diye fısıldadı, içimi ısıtan şefkatli bir tonlamayla. "Eğer canın yanıyorsa sana pansuman yapabilirim."

Başımı usulca iki yana salladım. "Kafamın içi acıyor, Bilinmeyen..."

Bacaklarının arasında oturduğum yerden sırtıma doladığı koluyla beni yukarıya çekip kendine yaklaştırdı. "Deniz'in yaraları tedavi etme konusunda oldukça başarılı bir yöntemi olduğunu biliyor muydun?" dedi küçük bir kıza masal anlatır gibi. "Ve oldukça etkili bir yöntem, bende her seferinde işe yarıyor."

Kaşlarım havalanırken, "Nasıl?" diye sordum çocuklar gibi.

Cevap olarak yüzüme doğru yaklaştı ve... Dudaklarını şakağıma bastırdı. Dokunuşuyla gözlerim kapanırken kazağını saran parmaklarımı sıktım. Bir müddet sonra dudaklarını şakağımdan ayırsa da bana yakın durmaya devam etti.

"İşe yaradı mı?" diye fısıldadığında kalp ritimlerim benden bağımsız hâle gelmişti.

Konuşmadan başımı kaldırıp yeşil gözlerine baktım. Parlıyordu gözleri... Fakat sonra birdenbire kaşlarını çattı. "Bir daha asla ama asla, ben olmadan hiçbir yere gitmene izin vermeyeceğim."

Gözlerimi kapatıp başımı göğsünden kaldırdım. Bacaklarının arasında oturmaya devam ederken elimle arka cebimdeki telefonu çıkartıp ona uzattım.

"Kuzey, aşağıda biri var ve tüneller birbirine karışıyor. Asansörün altındaki boşluğu buldum, oldukça aşağıdaydı. Yerin kilometrelerce altını düşün..." dedim gözlerim kapalıyken. "Gittiğim yolun aynısını takip ederek geriye döndüğümde bambaşka tünellerle karşılaştım. Dört yol ağzı gibiydi. Hangi yöntemi denersem deneyeyim çıkamadım ve o şey... Her neyse, beni takip etmeye başladı. Kim olduğunu bilmiyorum ama bir kadına benziyor. Yaratık gibi... Asansörün üzerine çıktığımız zaman telefonundan video kaydı açmıştım. O şeyin videosunu kaydetmiş... Onu sadece videodan gördüm. Aşağısı zifiri karanlık... Yüzünü göremedim."

Bütün her şeyi anlattığımda yavaşça gözlerimi açtım. Dikkatle beni izliyordu.

"Gerçekten de sandığımdan daha inatçı ve azimliymişsin," dedi kısık bir tonda. Şaşırsam da ifadesizliğimi korudum. Ellerini sırtımdan aşağı kadar sürükleyip belimi kavradı. "Bütün bunları öğrenmen iyi bir durum ama kusura bakma Dedektif, tek düşündüğüm şey sensin. Şimdi, buradan gidiyoruz."

"Buradan nasıl çıkabiliriz ki?" diye sordum sessizce. "Yeniden tünellerden geçmemiz gerekiyor."

Başını iki yana salladı. "Hayır, üst katta bir şey buldum." Ayağa kalkıp beni de kaldırdı. "Gel hadi," dedi elimi kavrarken.

Beni arkasından yönlendirerek üst kata çıkmaya başladığında tek yaptığım şey sessizce onu takip etmekti.

Darmadağın psikolojime rağmen yine de etraftakilere pürdikkat bakıyordum. Dikkatimden kaçan hiçbir şey olmamalıydı. Bu malikânenin altını üstüne getirecek, gerekirse duvarlarını sökecektim ama ne olursa olsun bütün bilinmeyen sırları ortaya çıkartacaktım. Dağıldığım doğruydu ancak pes etmediğim de öyle.

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now