*Yeminli Oyunlar*

Start from the beginning
                                    

"Şimdi. Babanı arayıp seni bulduğumu söyleyeceğim. Daha sonra evin kül olduğu haberi gidecek onlara. Eee, normal olarak evde ikimiz olduğunu düşünecekler. Ev yandığına göre de? Bu kadar basit." Elini atarak boynuma doladığım siyah şalı çekip aldı. Neredeyse kül tabakasına çevrilmiş yere yakınlaşıp şalı yakınına bıraktı. Ardından tam önümde durdu. "Biz bu evde yanarak öldük. İkimiz de. Anladın mı? Kimseye bir şey çaktırmayacaksın."

Yüzümü okşayan sıcak nefesini hissederken, bir adım geri çekildim. "Kendini zeki mi sanıyorsun? Araştırıp içinde insan olmadığını anlarlar, illa ki. Ne yapacağız? İstersen kolumuzu, bacağımızı kesip bir kısmını oraya atalım, ha?" Dedim. Söylediklerime kahkaha attı. Uzun bir süre şaşkınca onu izledim. Ne içmişti bu herif?

Kendine geldiğinde beni baştan aşağı süzdü. "İçerde insan olmadığını nerden çıkardın, aptal sıçan?" Kaşlarım korkuyla yukarı kalktı. Dudaklarım arasından bir kelime döküldü. "Ne?"

Ciddi olup olmadığını kavramak için gözümü kırpmadan yüzüne baktım. Sonra da arkasında duran alev topuna. "Ne saçmalıyorsun be? Ne insanı? Şaka mısın?" dedim. İçimden kahkaha atması için dua ediyordum. Başını sağa sola salladı. Bedenim uyuşurken, kanımın soyuduğunu hissettim. "Gayet ciddiyim. Eğer o karanlık odaya girseydin karşılaştığın manzara elleri kolları yatağa bağlı iki herif olacaktı."

Zihnim allak bullak oldu. Tüylerim yerinden çıkarmışcasına ürperirken, dudaklarım titredi. "Neden. Nasıl bağırmadılar?" Soruma karşılık bana aşağılayıcı bir bakış attı. Aptalmışım gibi muamele yapıyordu....

"Bayıltmış ola bilirim." Söylediği şey vücudumu karıncalandırdı. Gözlerim endişeyle titredi. Nefes alış verişlerim hızlanırken elimi kalbimin üzerine götürdüm. Gözlerim önümde duran alev şelalesine odaklandı. Şu an içerde iki insan vardı. İki beden....

Annemin söyledikleri zihnim de uçuştu. "Şu hayatta tanımadıklarını tanıdığını sandıklarından daha iyi tanıyorsun." Durdum. Tanımadığım iki kişi içerde can veriyordu. "Kim onlar," diye bağırdım üzerine doğru yürürken. Göğsüne yumruk attım. Sustu. İkinci kez bağırdım. "Kim? Söylesene, be adam! Eğer onlar günahsızlarsa seni gebertirim. Yeminim olsun ki bunu yaparım."

Oflayarak geri çekildi. Beni başından salmak istercesine konuştu. "Babanı aramam lazım. Oyalama beni. Birazdan itfaiyeler burada olur."
Rahatlıkla cebinden çıkardığı telefonu kulağına dayadı. Beni umursamamazlığına hayretler içinde baktım. İçim hırsla dolarken, gözüme kestirdiğim alevlere doğru bir adım attım. Yutkundum. Burada ben de ola bilirdim. Bu alevler arasında yakılan benim bedenim ola bilirdi...

Kendimden bile beklemediğim bir hırs ile alevlere doğru koşmaya başladım. Arkamdan attığı çığlıkları umursamadım. Yakınlaştıkça bedenimi esir alan sıcaklıkla terlerken birden belimden kavrayan iki elle arkaya doğru çekildim. Yere atılmamla kemiklerim sızladı. Acıyla inlerken tam tepemde durdu. "Bir daha böyle bir şeye kalkışırsan-" Devamını getirmesine izin vermeden bağırmaya başladım. "Ne olur? Hadi devam ettirsene. Yoksa içerde can çekişen zavallılar gibi mi olur sonum? Bana bak. Eğer benim hayatıma, kararlarıma saygı duymazsan, hakaret edersen, bana emir vermeye kalkarsan kendi çok sevdiğim canımı hiçe sayar karakola giderim. Eminim, iki canın cezası büyük olur. Yeter. Ben senin ne oyuncağın, ne de esirin değilim. Beni buraya sürüklediğin yetmiyor, içerde birilerinin olduğunu söylüyorsun. Ne yapmam lazım acaba? Oturup 'iyi yapmışsın' mı dememi bekliyorsun? Benim de vicdan duygum var."

Küllükteki İzmaritlerWhere stories live. Discover now