VI - Oyunbozan

36 13 50
                                    

Siren sesleri, limandaki gergin ortamı olduğundan daha da ağırlaştırıyordu. Saklandığımız yerden çıkmamak şu an için en doğrusuydu. Miura'yı göz ucuyla süzdüm, çıkacak bir delik arıyordu. Bense buradan çıkmamızın mümkün olmadığını düşünerek pür dikkat Apollo'yu izliyordum Apollo'nun kaçacak yeri kalmamıştı, şüphesiz onun yerinde ben olsaydım çoktan tarafımı seçmiş ve buradan ayrılıyor olurdum. Kanaatimce bir silah kaçakçısının bildikleri, gördükleri onun ölümüyle sonuçlanacaktı. Halkın gözdesi polis memurları bir kez daha alkışlanmak için kılıçlarını her seferinde daha derine saplarlardı. Apollo'nun bunu bildiğine emindim.

Apollo cevabı geciktiriyorken, siren sesleri yükselmeyi bırakmış aynı tonda kulakları dolduruyordu. Polisler içeri giriyorlardı. Ayak seslerini duyamıyordum, onları göremiyordum fakat burada olduklarını biliyordum. Apollo'ya sunulan seçenek bize sunulmamıştı, kaçmak için bir yol yaratmadığımız takdirde polislerin bir diğer günah keçisi de biz olacaktık.

Miura buradan uzaklaşmamız gerektiğini işaret etti. Bense konumumuzu terk etmenin bizim için pek de iyi bir seçenek olmadığını düşünüyordum. İşaret dilini bir defa daha kullanarak ona buradan gitmesinin iyi bir fikir olmadığını anlatmaya çalıştım. İnatlaşmak için vaktimiz yoktu, Miura onların sırtının dönük olduğu tarafı kullanarak içi boş konteynerlardan birine doğru sessiz adımlarla ilerledi. Gözden kaybolana kadar onu izledim. O sırada Apollo'nun sesi duyuldu.

"Tamam, dediğin gibi olsun."

Ensemde hissettiğim bir nefes bakışlarımı elimdeki silahla beraber onun sahibine çevirdi. Bu sırada karşı koyamayacağım bir güç elimdeki silahı benden hızla alıp bileklerime bir kelepçe geçirdi. Miura'nın kaçabilmesi için ses çıkarmıyordum, güvende olduğumu düşünmesi onun yararına olurdu. Bu sırada polisler etrafımızı sarmıştı. Böylelikle Apollo'yu ve silahları aklımdan çıkarmış, kendimi tamamen buradan kurtulmaya odaklamıştım. Siren sesleri birer birer sessizliğe gömülürken, oyun kurucunun o tiz ıslığı duyuldu. Bu sefer bir şeyi emreder gibi değil, bir ezgiyi ıslığa döküyordu.

Polisler birer birer oyun kurucunun yolundan çekildiler. Tam karşımda duruyor fakat benimle göz teması kurmuyordu. Bense öfkeyle yanan gözlerimi onun üzerinde gezdiriyordum. Konuşmaya girmek için o iğrenç ıslığı kesti ve boğazını temizledi. Dudaklarını araladığı sırada ağzımdaki tükürüğü üzerine boşalttım. Bunu yapmam üzerine bizi çevreleyen polis memurlarının kıkırdaması duyuldu. Oyun kurucu işaret parmağıyla yaptığı bir hareketle diğerlerini susturdu ve bana yaklaştı.

"Bunun cezasını daha sonra çekeceksin."

Polis memurları birer birer dağıldılar. Oyun kurucu, beni sürükleyen birkaç adam ve ben bir arabaya bindik. Biner binmez kalın bir kumaşla gözlerimi bağladılar. Olanları kafamın içerisinde anlamlandıramıyordum. Miru orada tek başınaydı, polislerden kaçabilecek mi bilmiyordum. Nereye, ne sebeple götürüldüğümü de bilmiyordum. Kafamdaki sorulara bir şekilde cevap buluyordum. Birisi dışında...

Oyun kurucu kim?

...

Uzun bir yolculuğun ardından bir yerde durduk. Koca adamlardan birisi gözlerimi örten kumaşı çıkardı. Akşam saatleriydi. Kocaman bir evin önündeydik. Benim yaşadığım o çöplüğün yanında burası saray gibi bir yerdi. Ağır ağır bahçede ilerledikten sonra oyun kurucu evden içeri girdi, koca adamlarsa beni onun peşinde sürüklemeye devam ediyorlardı. Kapıdan içeri girdiğimizde bizi büyükçe bir salon karşıladı. Bir yandan evi incelerken diğer yandan 'Koca adamlar yorulmuştur bir kahvesini içelim oyun kurucunun.'  diye onlarla alay ediyordum içimden. Bu sırada koca adamlar bileklerimdeki kelepçeyi çıkardılar.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 24, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The SchwesWhere stories live. Discover now