IV - Hawk

104 49 68
                                    

- Hawk'ın Ağzından -

Eva ile uzun zamandır birbirimizin sessizliğine dalıp gidiyorduk. İkimiz de bu sessizliği bozan olmaktan çekiniyor, iç seslerimizle sessiz sedasız kavga ediyorduk. Şimdileri konuşmaya ihtiyacımız vardı. Daha doğrusu konuşmamız gereken konular vardı. Tek başımıza koca orduları yenip hayatımıza yine aynı sessizlikle devam edemeyeceğimizi yeni yeni anlayabilmiştik. Bunun için bizimle aynı tarafta savaşacak birilerini arıyorduk. Eva polisin erişebildiği bir çok şeye polisten daha kısa sürede erişebilecek kadar kuvvetli bir yeteneğe sahipti ve biz de bunu nitelikli bir ekip toplayabilmek için kullanıyorduk. Eva konuşması gerekenin kendisi olduğu kanısına vardığında sessizliği bozdu.

"Hangi özellikte birine ihtiyacımız var?"

Gözlerimi kapatıp dikkatlice düşündüm. Bu sırada Eva'nın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Olabildiğince az kişiyle fakat güçlü bir ekip kurmamız gerekiyordu. Gözlerimi araladığımda boş bir ifadeyle gözlerimi evin içerisinde gezdirdim.

"Yakalanmaktan korkmayacak, cesur biri. Aynı zamanda kaybedecek bir şeyi olmamalı. Zor zamanlarda kendini ve ekibi kurtarabilmeli."

Yalandan düşünceli ifadesini suratına yerleştirip benim onun cevabını beklediğimi görmek istiyordu. Onun, ben bunları söylemeden önce karar vermiş olduğunu anlamak benim için kolaydı, onu en azından bu kadar uzun süredir tanıyordum. O da bu tavrının bende bir merak uyandırmadığını fark ettiğinde dudaklarını araladı.

"Lea Chelsea ve Miura Robins. İkisi beraber çalışıyorlar. Şu ana kadar yakalanmamışlar. Polis kayıtlarında çaldıkları eşyaların listesi var."

Kısa süre için konuşmaya ara verdi. Ardından konuşmak için boğazını temizledi.

"Alfabetik sıraya göre dizilmiş tamı tamına 8.345 parça şey. Ve bu son 1 yıl için girilen sayı. Polisin farkında bile olmadığı kim bilir neler çalmışlardır."

Halimden memnun bir şekilde başımı salladım. Eva bu ciddi duruşuma şaşırmıştı ve benden başımla yaptığım hareketin üzerine bir şeyler eklememi bekliyordu. Ben de ona istediğini verdim.

"Etkilendim fakat bize savaşabilecek birileri gerekiyor. 2 hırsızla ancak bir avuç zengin piçi sinirlendirir ve başımızda yeterince bela yokmuş gibi peşimize bir de birkaç araba polis takarız."

Dediklerime bozulmuştu. Onlara değil kendisine söylemişim gibi savunmaya geçti. Ben de sessizce onu dinledim.

"Birazcık aklını kullan. O kadar şeyi polise yakalanmadan çalabilen insanlar sence silah kullanmayı bilmeyen, dövüşmeyen insanlar olabilirler mi?"

Söyledikleri doğruydu fakat yine de benim aklıma takılan başka bir şey vardı.

"Bizim bir tedarikçiye ihtiyacımız var. Bizim yanımızda savaşacak bir tedarikçiye..."

Bunu söylememi bekliyormuş gibi gözleri ışıldıyordu. Bilgisayarını kurcaladıktan sonra bana döndü.

"Apollo Noble, kendisi bir silah kaçakçısı. Yakın bir zamanda tutuklanmış fakat suçsuz bulunup serbest bırakılmış, onun dışında da sabıkası tertemiz. Birkaç kere deposuna baskın düzenlemişler fakat kaçakçı olduğuna dair delil yetersizlikleri nedeniyle hiçbir şekilde tutuklanmamış."

Başta hoşuma gitmemişti fakat Eva'yla paylaşmadan önce biraz düşündüm. Hepimiz polislerle arası pek de iyi olmayan insanlar olacaktık. Onun daha önce tutuklanmış olması bu bağlamda bizim hayatımızda bir şeyi değiştirmeyecekti. Polislerin gözü yine eskisi kadar üzerimizde olacaktı. Hem onu ikna etmek, polislerden kurtulması gerektiğinden olması gerekenden daha kolay geçecekti. Yine de farklı bir seçeneğimiz olup olmadığını bilmek istedim.

"Tek seçeneğimiz Apollo mu?"

Omuzlarını silkti. Bulduğu diğer sonuçlardan memnun kalmadığını görüyordum. Ben de üzerine pek bir şey söylemek istemedim. Onları görmek ve sonra karar vermek istiyordum. Eva'yla uzun uzadıya bunu konuştuk. Hatta onları gördüğüm ve onayladığım takdirde bize katılmalarını nasıl sağlayacağımızı planladık.

Mutfağa doğru ilerledim ve gözümü bir an olsun kapatabilmek adına birkaç şişe bira içtim. Sonrasında da kendimi uykuya teslim ettim.

The SchwesWhere stories live. Discover now