(-_-;)・・・

609 47 41
                                    

Biri ölümün içinde doğmuştu. Biri ise terkedilişin. Killua doğduğundan beri öldürmeyi, ölümün içinde olmayı, Gon ise terk edildiğini öğrenmişti. Kalpleri çocukluktan kalan yaralarla parçalara bölünmüştü. Onların paramparça kalplerini birbirlerinin parçalarıyla tamamlamaları neden insanlara bu kadar batıyordu? Saf, masum bu çocukluk aşkı niye kötüydü, neden yanlıştı, neden ayıplanıyordu? Herkes aşk yaşamaz mıydı? Bu duygu güzeldi. İnsanı mutlu hissettiriyordu. O zaman neden? Sadece aşık olduğun kişinin cinsiyetini değiştirince bu artık tatlı bir aşktan kirli bir sapkınlığa mı dönüşüyordu? Sadece mutlu olmak istemişti iki çocuk. Yaralarını kapatacak birilerini aramak istemişlerdi. Bulduğu kişinin erkek olması onların suçu değildi. Kimsenin suçu değildi. Bu bir suç değildi. Aşk yine aşktı. Farklı bir şeye dönüşmemişti.

Killua kız olmayı diledi. En azından o zaman aşkının elini istediği gibi tutabilirdi. Kimse ona bu yüzden kızmazdı. Onun için cinsiyetinden, hayatından, kendisinden, herşeyinden vazgeçmeye hazırdı. Ama keşkelerden başka bir şey gelmiyordu elinden. Yalvarıyordu. Benden herşeyimi al ama onu bana ver diye. Onunla özgür yaşamama karşı çıkmayan bir dünya ver bana diye. Ama onun dileklerini gerçekleştirecek bir tanrı yoktu.

Odasının kapısını araladı. Dışarı çıktı. Yürüyecekken Gon da aynı şekilde odasından çıkmıştı. Onunla göz göze geldiğinde içinde oluşan üzüntü ve mutluluk karışımı duygudan rahatsız oldu. Yavaşça ona yaklaştı ve elini tuttu. Parmaklarını karşısındakilerin arasından geçirdi. Hafifçe gülümsedi. Alnını Gon'unkine dayadı. İçindeki mutluluk tavan yaparken gözlerini yummuştu. Alnını ayırıp bu sefer dudaklarını dayama isteğiyle onu kendine çekti. Küçük şirin bir öpücüğü takip eden sıcak bir sarılma.

Mutlu olmak için ona sığınıyordu. Ona sığındığında ise diğer insanlar yüzünden daha çok üzülüyordu. Bir kısır döngünün içine girmişti. Hala anlamadın mı Killua. Mutlu olmak sana yakışmıyor. Dünya da bunu istemiyor. Diye geçirdi içinden. Gon'dan biraz uzaklaştı ve üzerinden üzüntü akan bir gülümseyle kollarının arasındaki çocuğa baktı. Bir kaç saniye sonra da sevdiğinin parmaklarını yüzünde hissetti.

"Yine berbat görünüyorsun Killua. Rengin atmış. İyi misin?" Bu endişe ve sevgi dolu kelimeler beyaz saçlı çocuğu gülümsetti. Bir daha yaramazlık arayarak önündekine sırnaştı.

"Sen benim için endişeleniyor musun?"

"Seni önemsemek de yaramıyor."

"Hadi ama sadece şaka yaptım." İkisinin de ağzından küçük bir kıkırdama geçti. Bir süre göz göze bakıştılar. Gon parmaklarını onun suratında gezdirirken gözlerinden başka yere bakamıyordu. Fakat Killua'nın bu hali onu kahrediyordı.

"Killua söylesene niye üzgünsün?" Killua tabi ki bu soruyu duymayı bekliyordu. Ama vereceği cevabın Gon'u daha çok üzmesini istemediğinden dolayı konuşmadı. Sadece yok bir şey dercesine Gon'a baktı. Gon inanmasa da onu zorlamadım. Çünkü ne olduğunu üstün körü olarak biliyordu. "Biraz da bu sorunlarla benim ilgilenmeme izin versen?"

"Hayır." Killua Gon'u sert bir dille redderken Gon gözlerini devirdi. Sonra da onu mutfağa sürükledi.

"O zaman hemen kahvaltı yapalım." Dedi. Killua sadece sevgilisine gülümsedi. Onu takip etti.

***

Vazgeç - Killugon Where stories live. Discover now