3.Bölüm: ''Mor Işıklı Kafası Karışık''

Comincia dall'inizio
                                    

İkbal ablam tebessüm ederken ben de ona tebessüm ettim fakat yine de kendimi tutamayıp bir şeyler mırıldandım. ''Anne çok af edersin de senin kızın da bu akıl varken hiçbir şey yapamaz. Bir sorsana ileride ne olmak istiyor? Ders mers çalıştığı yok, işi gücü sosyal medya.'' Mayıs'a dikkatle baktım. ''Tamam seninle dalga falan geçiyorum ama artık gerçek hayata dönsen iyi olur! O aptal uygulamalar yüzünden saldın iyice kendini. İki sene sonra üniversite sınavına gireceksin bilmem farkında mısın?''

Mayıs omzunu silkerek, ''Ders çalışıyorum ben siz görmüyorsunuz,'' dedi. Tombul elleriyle yaprağı sarıp tencereye koyduktan sonra benim kadar olamasa da iri gözlerini kısarak önüne gelen uzun saçlarından kafasını sallayarak kurtuldu. ''Ayrıca ben orada eğleniyorum. Dans ediyorum ve insanlar izleyip, beğeniyor. Hem artık herkes bu işin içinde.''

Homurdandım. ''Ben bu işlere girmeyen üç kişilik ekiptenim.''

''Aman sen gelme zaten beceremezsin.''

Kıkırdadım. ''Gören de seni dansçı falan zanneder. Abuk subuk atılan yorumlara kalbinin kırıldığını da biliyorum ve bu yüzden bazen sinirini benden çıkarıyorsun.''

''Gonca bu işlere girdiysen her şeyi göze almalısın,'' dedi Mayıs sakin bir sesle. ''Üf neyse hiç laf anlatamam sana şu an ya! Ben çok yoruldum anne,'' diyerek arkasına yaslandı sonra.

Annem, ''Az kaldı az hadi bir gayret edelim,'' diye bizi gazladığında parmaklarımın uçlarına baktım ve yüzümü ekşittim. ''Ay babaannemin yüzüne dönmüş parmaklarım, buruş buruş.''

Mayıs buna güldüğünde İkbal ablam yumuşak sesiyle, ''Anne sahi babaannemler ne zaman gelecek?'' diye sordu. ''Zaten söze gelmediler bir yemek vermek lazım.''

Öfkelendim. ''Ciddi ciddi şu evin girişine aş evi tabelasına asacağım artık! Önümüze gelen yemek veriyoruz imdat!''

Annem bana ters ters baktı. ''Babaannen o senin önüne gelen ne demek?''

''Lafın gelişi anacığım,'' diye sırıtıp tekrar duruşumu değiştirdim. ''Hem sanki eltin Emine'nin de geleceğini bilmiyorsun.''

Annem memnuniyetsizce, ''Meymenetsiz,'' dedi. ''Amcanla beraber yiyip bitirdiler bizi.''

''Amcam da amma yüzsüz ha!'' dedim hayretle. ''O kadar borca girdi ama yine babam yardım etti. İnsan bir gelir teşekkür eder pes.''

''Kız bırak teşekkürü bari nankörlük etme,'' diye ekledi annem. ''Sırf babanızın rahmetli dedesinden kalan bu ev bize kaldı diye az mı kavga çıkarmadılar? Tüm tarlaları yiyip bitirdiler bize de bu ev kaldı aç gözlüler!''

''Amma bakın şimdi,'' diye baktım benim iki katlı güzel evime gıptayla. ''Şu evimizin şahane duruşuna, estetiğine ve güzelliğine bakın. Rahmetli büyük dedem İngiltere düküymüş sanırım anacığım.''

Annem güldü. ''Yok o kadar değil ama eskiler işte kızım, yemez içmez tırnaklarından artırarak kazanırlar sonra oğulları gelir çatır çatır yer,'' deyip dudaklarını ıslatıp çekti. ''Ama benim kocam hariç, Allah için hiç adaletsizlik yapmadı.''

İkbal ablam anneme omuz attı. ''Anne çok aşıksın babama değil mi?'' diye sordu. ''Vallahi otuz üç yıllık evlisiniz ama hâlâ ilk günkü gibi.''

Annem utandı. ''Aman aşk meşk anlamam onlardan ama sevgi ve saygı varsa eğer, otuz yıl da sürer elli yıl da. Siz de inşallah size denk düşecek birileriyle evlenirsiniz. İkbal zaten buldu.''

''Necmi eniştem de enişte yani,'' dedim gülerek. ''Tam sana layık damat valla anne.''

Annem gururla, ''Öyle valla damadım,'' dedi. ''Bir yanlışını görmedim ama onun da ailesinden yüzü gülmedi işte. Babası olacak dünürümüz yedi bitirdi çocuğu... Neyse,'' diye iç geçirdi annem sardığı yaprağı tencereye ay pardon kazana koyarken. ''Lafa daldık kaldık. Yemek yapacağız daha.''

GÜNDÜZ GÜNCELERİDove le storie prendono vita. Scoprilo ora