~32~

12.1K 950 129
                                    

12.04.2021

***

Ali elleri karnında üst ranzasının tabanını izliyordu. Gözlerini kırpmak için bile efor sarf etmemişti. Gözlerinin yanmasını da buna bağlıyordu.

Yanda duran telefonun alarmı çalar çalmaz derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Birkaç saniyenin ardından hızla yataktan kalkıp banyoya ilerledi. Aynadaki görüntüsü ona yabancı geliyordu. Tanıyamıyordu kendini. Derin birkaç nefesin ardından soğuk suyu yüzüyle buluşturdu. Birkaç su darbesinin ardından yandaki havluyu alıp yüzünü kuruladı.

Hızla üstünü değiştirdikten sonra komutanının odasına doğru ilerledi. Elinde olsa onun odasında sabahlardı. Ancak Asaf kesin bir dille reddetmiş ve dinlenmesi gerektiğini söylemişti.

Kapıyı açıp gir komutunu duyduktan sonra içeriye girdi. Asaf yüz ifadesine baktıktan sonra bıkkınlıkla oflayıp kafasını iki yana salladı. ''Hiç laftan anlamaz mısın sen?'' Ali omuz silkip koltuğa oturdu. ''Bir haber var mı komutanım?''

''Hayır.''

''Peki Mehmet.''

''Hâlâ aynı. Umutlar gittikçe tükeniyor.'' Bıkkın bir nefes verip alnını ovdu. Ali, ne kadar perişan olduğunu görüyordu. Ekipçe dökecek gözyaşları kalmamış, göz pınarları kurumuştu. Ruhsuz bir hale bürünmüşlerdi.

''Bir  şeyler yapalım komutanım. Gerekirse dağ bayır dolaşalım, inlerini bulalım... Ulaş'ı ve diğer askeri bulalım. Lütfen...'' dedi sona doğru sesi titrerken. Asaf derin bir nefes aldı. Soluğunu bırakırken ağzı aralanmıştı konuşmak için. Ne diyecekti ki? İçindeki kendini suçlayan his geçmiyordu. Geçmeyecek gibiydi.

Berk onu arıyor, derdi olduğunu biliyordu. Ama Asaf konuşmayı reddediyordu. ''Bunu düşünmediğimizi mi sanıyorsun Ali? Bulacağız. Merak etme. Ekipler her yeri arıyor. Şimdi senden istediğim ekip arkadaşlarına destek olman. Emin ol onlar senden bile kötü durumdalar.'' Ali yanağından süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle sildi. Diyemiyordu ben bir parçamı kaybettim, kimse benden kötü olamaz diye...

Ama orada ana kuzusu, eşinin yolunu gözlediği, çocuklarının ne zaman gelecek diye her cumartesiyi saydığı askerleri bildiği için dirayetli olmaya çalıştı. Başaracaktı. Onu bulacaklardı. Onu ve diğer askeri. Bunu kendine borç bildi. Ulaş'ın ailesine borç biliyordu Ali...

**

Alayın bahçesinde oturmuş önündeki otları yolmaya başladı Ali. Kafasını hiçbir türlü toplayamaması sonucu buraya göndermişlerdi. Tabi ki otları yolması için değildi ama neşeyle gülümseyip güneşin tadını filan çıkaramayacaktı.

Az sonra duyduğu postal sesleriyle sağ tarafına baktı. Emir başı aşağıda yürüyordu. Yanına oturup Ali gibi dizlerini kendine çekip, kollarını etrafına sardı. Ali kısa süre yüzüne bakıp kafasını çevirdi. ''Semih nerede?''

''Uyuyor.''

''Sonunda başarabilmiş. Ben yapamıyorum.'' dedi Ali acı bir gülümsemeyle. Emir: ''Uyku ilacının etkisi diyelim.'' diye cevap verdiğinde Ali başını salladı. Burada ilk tanışan iki kişi Semih ve Mehmet'ti. İkisinin de yeri birbirinde ayrıydı. Semih yaralandığında Mehmet perişan olmuştu. Aynı şekilde şimdi Semih...

İkisi de derin bir sessizliğe gömüldü. Az sonra Emir karasızlıkla ağzını araladı. ''Neden söylemediniz?'' Ali kaşlarını çatıp sağında oturan arkadaşına çevirdi kafasını. ''Neyi?''

''Birlikte olduğunuzu.'' dedi Emir sözünü bitirip Ali'ye bakarken. Ali ağzını araladı ancak ne dese bilmiyordu. Nasıl anlamışlardı diye düşündü kısa süre için. Ancak bu halini gören ve salak olmayan herkes anlardı.

DEVREM | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin