1.Bölüm: ''Kim Bu Gündüzler?''

Comenzar desde el principio
                                    

''Abi her sabah aynı şey yıldım ama ya!''

''O zaman sen de önceden gel hallet işini.''

''Ben halletsem ne olacak, şu tuvalete bir kere de sıramın gelmesini beklemeden girsem var ya... Of hayale bak be.''

Ferdi abim gülmeye başladığında ben de ona gülümsedim. Evde en iyi anlaştığım kişiydi. Kendisi son derece ağır başlı, yirmi altı yaşında ve harika bir aşçıydı. Üzgünüm kızlar, kendisi çok yakında sözlenecek çünkü bir sevdiceği var adı da İdil. Durun oralara da sonra geleceğiz, önce şu mesanemi patlatmadan işimi halledeyim.

''Enişte kim var bu tuvalette?'' diye sordum düz bir sesle. ''Ben dedim abi size, dün o kadar hoşaf içersiniz olacağı buydu. Anneme söyleyeyim bir daha hoşaf falan yapmasın.''

''Deme öyle Gonca,'' dedi eniştem. ''Kayınvalidem çok güzel yapıyor bak onu.''

''O yüzden buradayız zaten enişte, içip içip boşaltamadığımızdan. O kadar seviyoruz ki yaptığı şeyleri, içimizden çıksın istemiyoruz.''

Bekir homurdandı. ''Kızım git bir duvara işe ya, kafamı siktin he!''

Ferdi abim, Bekir'in kafasına bir tane geçirdi. ''Doğru konuş kardeşinle. Bir daha ağzından kötü laf duymayacağım.''

''O biraz zor abi,'' dedim gözlerimi kısarak. Bekir bana ölümcül bir bakış attı. Anlaşıldı, akşama yine kavga var. Bekir'i asla ama asla umursamadan omzumu silktiğimde nihayetinde tuvaletin kapısı açıldı. İçeriden kim çıktı biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz nereden bileceksiniz? Şey çıktı; bizim evin en küçüğü yeğenim Gürbüz. Kendisi sekiz yaşında, göbekli, gözlüklü, çokbilmiş ve çok konuşan bir canlıdır. Beni çok sevmez, benim diğer kardeşimi daha çok sever. Durun durun ona da sıra gelecek. Ya işte bitmiyor arkadaşlar, kedi yavrusu gibi anam doğurmuş da doğurmuş... Helal olsun anneme ve babama, benden sonra bu işi bırakmaları gerekiyormuş aslında ama gelecek olanları da düzgün sanmışlar demek ki... Yazık olmuş ama yapacak bir şey yok işte.

Gürbüz rahat rahat yanımızdan geçerken Ferdi abim başta olmak üzere hepimiz gözlerimizle onu yedik ama dokunmadan. Bekir homurdanarak, ''La bebe az daha dursaydın içerde,'' dedi. ''Şiştik be şiştik.''

Gürbüz arkasını dönerek gözlüklerinin altından baktı sonra da karnını okşayarak bize gösterdi. ''Bu göbek boşuna mı var kötü çocuk bey dayı?''

''Kötü çocuk bey dayı mı?'' diye yüzünü ekşitti Bekir. ''Kim öğretiyor oğlum sana bunları?''

Gürbüz gözleriyle beni işaret ettiğinde Bekir kaşlarını çatarak, ''Sen kendine bak bitli,'' diye kızdı.

''Ya boş yapmayın abi hadi,'' dedim geçiştirerek.

Ferdi abim beni yanına çağırarak, ''Gel buraya Gonca gel,'' dedi. ''Gir şuraya da rahatla ya!''

Sırıtarak parmak uçlarımda koştum ve Ferdi abime göz kırpıp içeri girdim. Bekir arkamdan saydırmaya başlamıştı ama çok da bir yerimdeydi.

Neyse her sabah olan rutinimiz böyle işte. Her şeyin bir sırası var ama kimsenin sabrı yok. Kalabalık bir aile olmak bunu gerektirir.

Tuvaletten çıktıktan sonra doğruca çatı katındaki odama çıktım. Odama âşıktım ve bu yüzden Ferdi abim hariç diğerleriyle çok kavga etmiştim. Bekir de aslında pek takmamıştı çünkü ona başını koyacağı bir yastık olsa yeterdi ama ben odayı kapmıştım işte. Aynamın karşısında koyu kahve, küt saçlarımı güzelce dağıttıktan sonra kirpiklerime biraz rimel sürüp dudaklarımı nemlendirdim. Üzerime de kapüşonumu çekip sırt çantamla beraber bahçeye çıktım.

GÜNDÜZ GÜNCELERİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora