Bölüm-8-Piknik...

9.2K 887 199
                                    

Keyifli okumalar 🌺🌺

Mutsuzluk bumerang gibiydi. Kurtulmak için var gücüyle fırlatıyor ancak kısa bir süre sonra mutsuzluk yine dönüp kendisini buluyordu. Kaderinin satırlarında hep mutsuzluk mu yazılıydı? Yoksa mutluluk bir yerlerde vardı da o bulmasını mı bilmiyordu? Sebebi bulamıyor, sonuca gidemiyordu. Kaderine mahkûm yaşıyordu.

Savaş'ın yüzünde daha önce görmediği bir öfke kolaylıkla kendisine yer edinmişti. Doğal bir kabulleniş, yılların verdiği bir alışkanlık... Pınar, Savaş'ın yanına gelip kendisini Murat'ın elleri arasından kurtarmasından daha çok onun yüzündeki bu öfkeye şaşırmıştı. Savaş yavaşça onu arkasına aldığında Pınar tepkisizce karşısında oyanan oyunu izliyordu. Gelişmelere göre vereceği tepkiyi bekliyordu, adeta bir tiyatro izleyicisi gibiydi.

"Çocuklar daha fazla tatsızlık çıkarmayın ve uzaklaşın." Savaş sakin tutmaya çalıştığı ses tonu ile konuştuğunda karşısındaki çocuk yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirip Savaş'a daha çok yaklaştı.

"Bu yaptığın olmadı, Hoca Bey. Köyümüzde sevilip sayılırsın ama herkesin de bir sınırı vardır."

"Haklısın, şuan sen o sınırı aşıyorsun."

"Ben senin gibi laf kalabalığı yapamam hoca. Bu iş seni ilgilendirmez, çekil önümden."

"Çekilmiyorum ve elimden bir kaza çıkmadan defolup gidin."

"Baksanıza bizim hoca sinirlenmeye başladı. Babalarımızı mı arayacaksın?" Kendi söylediklerini komik bulmuş olmalı ki gülmeye başlamış yanındaki arkadaşları da onun bu gülmesine eşlik etmişti.

Pınar karşısında dönen bu tatsız sahneden rahatsız olmuştu. İçini tarifsiz bir acı kaplamış, korkunun rüzgarı esmeye başlamaktı. Korkuyordu, Savaş'a da kendisine yaptıkları gibi yapmalarından korkuyordu. Biz insanlar yalnızlığı severiz ama asla o yalnızlığa mahkûm olmak istemeyiz. Yanımızda yöremizde birileri bulunsun, birileri bizi sevsin, bizi anlasın, bizi dinlesin isteriz. Bir topluluğa bir gruba ait olmak isteriz. İstemem deriz belki çoğu zaman ama içten içe onun hasretini duyarız. Yalnızlık tadında olunca güzledir, fazlası insanı zehirler. İşte Pınar, Savaşın kendisi gibi zehirlenmesini istemiyordu. İnsanların onun arkasından konuşmasını, ona sırt çevirmesini istemiyordu. Bir insan nasıl olurda kendi yaşadığı şeyleri başkasına yaşatırdı?

Bakışları Savaşın gerilen omuzlarına ve yumruk olan eline kaydı. Ardından diğer elindeki kitaplara... Derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi ve Savaşın arkasından çıktı. Birilerine yaslanıp, sığınmaya hakkı var mıydı?

"Ne istiyorsunuz?" Dudaklarından sakince dökülen kelimeler hayat bulmuş bütün bakışları üzerine toplamıştı.

"Rahatsız olmanı, hatta ölmeni." Murat'ın adeta sahte bir gülümseme eşliğinde söylediği sözler üzerine Pınar, Savaş'ın araya girmesine izin vermeden konuşmayı devam ettirdi.

"O zaman öldür." Kendisi için kurması basit olan bu cümle karşısındaki çocuğu bir deprem misali sarsmıştı. Birini gerçekten öldürme düşüncesi bile ürkütücüdür. Hayat, insanlara verilen bir mucizeyken senin o mucizeyi fütursuzca gasp etmen... Bir yaşamı, o yaşamla birlikte onlarca şeyi sonlandırman... Düşünceler kurt gibi kemirir insan beynini. Vicdan arafta deli olur. "Birazcık aklın varsa otur bir düşün. Samet abi dediğin o adam yaşasaydı benim ablamın hali ne olurdu? Kendi kanından olana acımayan benim ablama acır mıydı? Düşün, ondan sonra yanıma gel. Yerim yurdum belli." Pınar, söyleyeceğini söyledikten sonra arkasını dönüp evine doğru ilerlemeye başladı. Durup daha fazla dil dökmeye gerek yoktu. Anlayan bir kelimeyle de anlardı, anlamak istemeyene sayfalarca konuşsan boştu.

BİR ADIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin