49🕯 "Renklerin katili"

Start from the beginning
                                    

"Uyanmışsın?"

"Evet, anneme bakacaktım ben de..."

"A, hiç kalkma. Annenin rutin bakımı biraz önce yapıldı ama doktor kimsenin ziyaret etmesine izin vermiyor. Meriç şimdi baş hekimle görüşüyor, senin de uyanıktan sonra eve gitmeni söyledi."

"Ama annem?"

"Yeniden geleceğiz endişelenme. Sadece, diğerleri Gökkuşağı davasını sensiz yürütmek istemiyor. Evde bekliyorlar."

Duyduklarım beni mutlu etmişti. Kısık bir gülümseme ile karşılık verdiğimde yatağımdan kalktım. Annemi görmeyi çok istesem de arkadaşlarıma güveniyordum. Onların en iyisini yapacaklarına inanım tamdı. Şayet görev beni bekliyorsa ben de kendime gelmeliydim. Botlarımı giyip bağcıklarını bağladım ve saçımı sıkıca topladığımda hazırdım.

"Kahvaltılık bir şeyler aldım, yemek istersen..."

Cihanşah elindeki kese kağıdını bana uzatırken minnetle baktım. Canım hiçbir şey istemiyordu. Annem orada öylece uzanmış serum alırken ben böyle şeyler yemek istemiyordum ama etrafımda pervane olan dostlarım hatırına kendimi sıkmalıydım.
Yemesem Cihanşah kendini kötü hissedebilirdi. O kadar düşündükten sonra geri çevirmek de istemedim.

"Elimi yüzümü yıkayıp hemen geliyorum."

Başıyla tasdikleyip "Ben dışarıda bekliyorum o zaman," dedi.
Bir şey demeden lavaboya gittiğimde birkaç dakika sonra hazır bir şekilde geri döndüm. Yavaşça uzattığı kese kağıdını elime alıp içindeki simitten bir parça koparttım ve ağzıma attım. Bir parça daha koparıp ona uzattığımda önce bana sonra elimdeki simide baktı.

"Tadı güzelmiş, denesene?"

Beklenmedik bir şeymişsine bir süre simide baktı ama sonunda almayı başardı. Bu, zor bir şey değildi elbette ama bazılarımız alışkın olmadığı bir şeyi yaparken o kadar zorlanır ki, sanırsınız dünyanın en zor işi. Cihanşah, bana gösterdiği onca merhamete nispeten kendi bundan pek faydalanamamış gibiydi. Bir simit parçasını bile yadırgamak bunu gösteriyordu. Birlikte hastaneden çıkıp bir taksiye bindik. Otobüs durağına kadar yürüyüp otobüsü bekleyecek halim yoktu. Cihanşah da bunu fark etmiş olacak ki ben demeden bir taksi çağırmıştı. Taksi çok geçmeden bizi sitemizin olduğu yerde indirince eve doğru yürümeye başladık bu sefer de. Ben önde Cihanşah arkada yürürken bu yolları nasıl bir telaşla geçtiğimi anımsıyordum. Annemi öyle görünce nevrim dönmüştü. Ne ara evden çıktım, annemi hastaneye yetiştirdim hiç hatırlamıyordum. Hepsi bilinçaltım sayesinde kodlanmış gibi ezbere yaptığım şeylerdi. Yoksa sorsalar adımı bile hatırlamazdım o saniyelerde.

Bahçede bir başıma çırpınışım geldi de görümüzün önüne sanki uyku sarhoşuymuşum gibi...
Hem bence bu dünya da bir uyku durağı. Uyuyoruz ve yaptığımız hiçbir şeyi hatırlamamak uğruna yaşıyoruz. Uyandığımızda, ben bunu nasıl yaptım, bu ben miydim diyeceğiz ama çok geç mi olacak? Sahi bir gün uyanabilecek miyiz merak ediyorum. Yoksa sonsuza dek kendi uyku tulumlarımız içinde öylece uyuşup gidecek miyiz?

Sitenin dış kapısından girip apartmanın soğuk ve loş havasını teneffüs ettim. Her daim koşarak çıktığım merdiven, ayaklarımı sürüyerek ilerlediğim bir yokuşa dönüşmüştü. Peşimden gelen Cihanşah olmasa hemen şuracıkta kendimi salıp ağlayabilirdim. Yine de dik durmaya çalıştım ve ara ara terleyen avuç içlerimi pantolonumun dış yüzüne silerek dişimi sıktım. Kapının önüne geldiğimizde çizmelerimi çıkarırken kapıya vurmadan açıldı. İlk başta annem gibi hissettirse de üzerinde annemin mutfak önlüğü ve elinde kepçe ile bekleyen Emre tamamen fikrimi değiştirdi.

PROFESYONEL  [F•]Where stories live. Discover now