47🕯️ "Kirschner telli kahraman"

En başından başla
                                    

"Amanın, şuna da bak. Dışarıdan gören deli sanar kızı için hüngür hüngür ağlıyor. Ehey!"

Murat dalga geçercesine söylendiğinde "Varsa yoksa kızı," tabii dedi Meryem Hacer'i kucağına alarak. "Bizi düşünen yok. Merdivenlerden uçarken ne düşünüyordun acaba da şimdi gözlerin doluyor."

"Bana versene bi çok özledim."

Hacer kucağıma gelirken sıkıca sarıldım. Henüz üç yaşındaydı ama sanki kırk yıllık arkadaşım gibiydi. Öyle tanıdık, öyle sıcak ve öyle bana bağlı. Saçlarını okşayıp öptüm. Kızımın kokusu kimsede yoktu. Tek başına tüm heves ve mutluluk kaynağımı karşılıyordu.

"Amca ben de geleyim mi?"

"Gel len!"

Fedai de diğer koluma çıktığında ikisini birden kucakladım. İki çocuk kollarımın arasında kıkırdarken bizimkiler kendi aralarında mafyayı konuşmaya devam ediyorlardı. Dediklerine göre bana bir ev ve araba verecekmiş. Yusuf Gazel deyip duruyormuş. Adım hiç ağzından düşmüyormuş. Kafayı uçurduk ama yine de işe yaradı herhalde. Polislikten doğru düzgün bir kazancımız yok ama en azından barınacak bir evimiz olur. Kızım ve eşim rahat etsin de ben gökdelenden atlamaya bile razıyım. Yani gökdelen olmasa da yüksek bir yer olur.

🕯

Üç gün sonra taburcu olmuştum ve sapa sağlam yürüyebiliyordum. Doktorun söylediğine göre keçi gibi inatçı kemiklerim vardı. Eklem yerlerine taktığı kir bilmem ne teli parmaklarımı toplayacaktı ama asıl marifet bendeydi. Çok hızlı iyileşiyordum. Yoksa üç günde kalkılacak bir durum yoktu. Yine doktorun dediğine göre dünyaya polis olmak için gelmiştim.

Ben ve Murat ünlü mafya Osman Çelik'in daveti üzerine malikanesine yola çıkmıştık. Merkezdeki ve hatta evdeki herkes bu davet için olabildiğine hevesliydi ama ben o kadar da önemsemiyordum. Aklımda hala şu üstü örtülen seri cinayet davası vardı ama işler hiç beklemediğim şekilde ilerliyordu. Kim derdi bir mafyanın en sevdiği polis olacağımı?

Ayda yılda giymek için aldığımız takım elbiselerimiz üzerimize dar gelse de bunaltan kravatla birlikte giymiştik. Hem Murat'a hem bana takım elbise yakışırdı ama kesinlikle çok eğreti duruyordu. Yedi yirmi dört at üstünde gibi koşturan bizler böyle jilet gibi giymeye uygun insanlar değildik.

Malikanenin kapısına yaklaşırken nöbetçilerden biri koşarak içeri gitti. Bizim geldiğimizi haber vermiş olacak ki önde Osman Çelik denen mafya, beraberinde yirmi otuz kişilik kabilesi bizi karşılamaya gelmişti. Osman Çelik de takım elbise giymişti ve beni görünce koca göbeğini içine çekmeye çalışarak önünü ilikledi.

"Hoş gelmişsen komiserim. Hoş gelmişsen yav."

Pala bıyığı ile tıknaz boynundan çıkan her ses beni ürkütse de gülümsemeye çalıştım. Her şeye rağmen diken üstünde duruyordum ama onlardan asla bir zarar görmedim.

"Buyurun buyurun. Buz gibi bir ayran getirin lan komiserime!"

Bu bağırış hem beni hem Murat'ı ürkütse de birkaç saniye sonra birer bardak soğuk ayranlarımız geldi.

"Nereye oturacaklar lan?"

Hemen birer sandalye ve masa da geldiğinde gölgelik bir alana oturmuş olduk. Karşımızda sürekli bana bakarak gülümseyen bir mafya varken ayran öyle çok da keyifle içilmiyordu hani. Yine de ikram diyip içtik.

PROFESYONEL  [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin