içim içimi kemirdi bir süre.
onu bulmam gerek ama ona giden yollara ayağım değmedi benim hiç.
dahası içimde bir sıkıntı vardı. ilk defa bir şey yapmak istiyorum diye mi bilmiyorum.
bomboş kalbime evini döşeyen biri vardı ve ben adını bile bilmiyordum. bunlar garip, garip ve çok yeni.
mektubundan sonra birkaç gün hiçbir şey yapamadım. evden bile çıkamadım.
Yukhei arada bir gelip yokladı, annem işe gitmedi. hasta olmuştum, alev alev yandı tenim.
Jungwoo abisiyle uzak bir yerlere gittiği için gelemedi, neresi hatırlamıyorum. çok üzüldü hasta olduğum için. sesinden belliydi.
sonra annem mecburen işe gidince, kendimi sahile gitmeye zorladım. 150 metre yürüyebilirdim çünkü.
yani o an kolay geldi gözüme.
ama çok hastaydım, sandığımdan da çok. ve boş değildi sahil.
Minhyung oradaydı. yanına gidesim gelmedi ama. onu bulmuşum gibi de gelmedi.
bu sadece bir ön gösterimdi. uzaktan da olsa bakmam için bir şanstı. neyse ki gözlüklerim de gözümdeydi bu sefer.
beni böyle görsün istemiyordum bir de, hastalık daha da çirkinkeştirmişti çünkü.
telefonuma uzandım istemsizce. bir fotoğrafını çektim. büyüttükçe bulanıklaştı fotoğraf. yine de güzeldi.
fotoğrafı odamın duvarına astım, babamın elimdeki tek fotoğrafının altına.
Minhyung bulanık fotoğraftan bile gülümsüyordu. gündüz vakti yıldızlar kaydırıyordu.
Minhyung'u bulmak üzereyim, artık nereye bakacağımı da biliyordum. o benim güvenli yerimdeydi, 150 metre ileride.
Minhyung tamamı çivit mavisi bir okyanus. ve odamın duvarına çok yakışıyordu.
acaba yanıma da yakışır mı diye düşünmeden edemiyordum...
YOU ARE READING
how i met minhyung ⸸ markhyuck
סיפור קצרaslında günlük tutmam. zaten bu da günlük sayılmaz. sadece anlatacak bir şeyim var ama anlatacak kimsem yok. 'donghyuck'un defterinden' markhyuck / fluff / mini fic ! kapaktaki fanart bana ait değil. pinterestten buldum, maalesef cr vermiyorum.