Annesi bizi nereye bırakması gerektiğini sorduğunda Umut'la birbirimize baktık ve yüzümü tekrar annesine döndüm. "Hiç düşünmedik orayı."

"Ne yapacağınız hakkında hiçbir fikriniz yokken buluşma kararları alma faslına da geçtiniz demek..." dedi ve oğluna baktı. "Eve alalım bunu, gül gibi bakar ikimize de."

"Oğlunuza bakmaya doyamıyorum," diye yanıtladım. "Ama bakmaya kıyamadığım da oluyor bazen."

"Ne yapayım istiyorsun?" dedi Umut bana bakarak. "Dudağına yapışacağım o olacak şimdi."

Gülüşmeler ve kendi "ailemden" bulamadığım sıcaklığı onların yanındayken hissettiğim birkaç dakikanın ardından Umut'un annesi, arabayı yol kenarına bıraktı ve burada inebileceğimizi söyledi. Buraya daha önce hiç gelmemiştim, bu yüzden "Ne yapacağız ki burada?" diye sormadan edemedim.

"Burası, Umut'un en sevdiği yer," dedi annesi.

"İnsansız, sessiz, ağaçlık ve yolu da yokuş," diye açıkladı Umut. "Tekerlekli sandalyede yaşayan biri başkan ne ister?"

Arabadan indik. Annesi bize gülümseyip el sallayarak yanımızdan ayrıldı, Umut'la ben de baş başa kaldığımızda onu kaldırımdaki bir bankın yanına götürdüm, banka oturdum ve o da karşımda, sandalyesindeydi. "En son böyle oturduğumuzda beni öpmüştün," dedi gülümseyerek. "Yapacak mısın bir daha?"

"Seni sevdiğimi de söylemiştim," diye yanıtladım. "Aklıma getirdi bak – sen söylememiştin."

"Ağlayacaksan oynamayalım."

Onu yanıtlamadan yumuşak ellerini tuttum. "Bir daha yapmaktan çekineceğimi mi düşündün?" Elimi onun kulağının altına yerleştirdim ve kendimi ona yaklaştırarak başımı hafifçe eğdim, nemlendirici sürdüğünü tadından anlayabildiğim dudaklarına bir öpücük bıraktım o da elini benim elimin üzerine yerleştirmiş, öpücüğüme yanıt veriyordu.

Tekrar ayrıldığımızda yüzünde, bu kez onun yüzünde, aptal bir sırıtış vardı. Biraz önce bende olanın aynısıydı. "Bazılarımız bir şeyler söylemekten korkmuyor," diye dalga geçtim. "Ben hala seni seviyorum."

"Bilemiyorum, Altan, ben de seviyor... muyum acaba?" Şirin bir kahkaha krizine girdi, küçük ve en ufak şeyle eğlenmeyi bilen bir çocuk gibiydi. Onu seyretmek, tıpkı sokakta oynayan çocukları izlemek gibi, bana keyif veriyordu. "Şaka bir yana, Kerem," Adımı ilk kez söylüyordu ve kendi adımı aşık olduğum kişiden duymak, tahmin ettiğimden çok daha tuhaf – tuhaf olduğu kadar da mest eden bir histi. "Buraya neden geldiğimizi biliyor musun?"

Omuzlarımı silkip bilmediğimi söyledim. "Annen burayı çok sevdiğini söyledi."

"Evet," derken tekerlekli sandalyesini ittirip bacaklarını banka yasladı. "Tut hele şu arabayı," dedi ve ellerini bankın üzerine sabitledi, kollarından aldığı güçle birlikte kalçasını sandalyeden kaldırdı. Onu ilk kez böyle bir şey yaparken görüyordum, ve bir yandan da hipotezimi kanıtlamış oluyordu: Bacaklarını kullanmak yerine kollarını daha sık kullanıyordu, ve bu da kol kaslarının güçlü olmasına yol açıyordu. Başka hiçbir şey destek almadan, sadece kollarına güvenerek bütün bedenini sandalyeden kaldırıp kendini yanıma, banka yerleştiriyordu – kollarındaki damarlar patlayacak gibiydi. "Kay azıcık."

Kendimi bankın kenarına çektim. Kollarından destek almaya devam eden Umut, sırtını bana döndü ve banka oturduğunda arkasına yaslandı – bana yaslandı, başını bacaklarımın arasına yerleştirip beni bir yastık olarak kullanmaya başladı. "Rahatmış bacakların," dedi gülümseyerek. "Kaslısındır diye sert olurlar diyordum."

Son Defa - Texting // boyxboy [Tamamlandı]Where stories live. Discover now