45🕯️ "Bir kelebeğin intihar günlüğü"

En başından başla
                                    

"Tuvana isimli mahkumla görüşmek istiyorum."

Hiç ziyaretçisinin olmamasından mütevellit bu talebe yabancı olan gardiyan bana tuhaf bir bakış atarak önden gitmeye başladı. Bu kişi ben olmasam eminim böyle bir görüşe izin vermezlerdi. Ki zaten benden başka ziyaretçisi de yoktu. Benim yok mesela. Onun da yoktur. Bugün hapse girsem bir nedenden dolayı aylarca soranım olmaz. Bir çift çamaşır getirenim olmaz. Meriç sen de neredesin diye yokluğumu hisseden olmaz.

"Buyurun efendim."

Müdürle görüşüp gardiyanın peşine takıldığımda bomboş koridorda yürümeye başladık. Gardiyanın anahtarlarının şıkırtısı, çizmelerimin gıcırtısı ve yoğun bir küf kokusu hakimdi. Mahkumlar için beş yıldızlı otel sunulmuyordu elbette ama yine de bir kere içeri düşersen dışarı asla eskisi gibi çıkamazdın. Bir defa parasızsan zaten en baştan kaybetmiş olurdun. Ve kimsen yoksa. Ayrıca bir de sessiz olursan tamamen işin bitmiş demektir. Tüm bunlar olduğunda bile fiziki olarak bakımsız olan binada asla sağlıklı kalamazsın. Yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olan binaların bitmek bilmeyen küf belası her köşeye sinmiştir. Aldığın her nefes ciğerlerine yosun oluşturan bir yakış ile ilerlerken asla sağlam bir ciğer ile çıkamazsın dışarı. Kendin yapacak kadar yemeğin yoksa, verilenlerle idare etmek zorunda kalırsın, ki yiyebilirsen...
Bir de diğerlerinin yaptığı yemeğin iştah açan kokusu vardır ki, dışarıda olsan bu kadar isteğin olmaz yemek için. Tüm bu ihtimaller iyi gittiğinde bile günler geçmez. Aylar bitmez. Saatin yelkovanı bile seninle alay edercesine geri geri gider. Her baktığında saat aynıdır. Zamanla da geriye gider sanki. Ve senin hüküm günlüğün iki üç katına çıkar.

Elbette bunları düşünürken onlara acımıyorum. Yaptıkları fenalıkların karşılığı bile olmuyor bazen bu şeyler. Yine de, bazen, bazıları, yanlışlıkla ya da hak etmediği halde içeride oluyor. Buna biz bile engel olamıyoruz. Buna adalet bile engel olamıyor. Bu, yazısız bir kural gibi işlenen talihsiz bir olay.

Ecmel davasında Tuvana baş rol gibi görünse de kendimi nedense huzursuz hissediyorum. Ona bakınca, o, zavallı ve çaresiz yüz ifadesini görünce kendi çocukluğum aklıma geliyor. Dilenci gibi. Köle gibi. Hiçbir şey gibi.

Gardiyan köşeyi dönüp durduğunda ben de durdum. Hemen birkaç metrekarelik bir odacığın birden fazla kilidini özensizce açtı. Bu dış kapıydı. Dışarıdan herhangi bir haber almaması için ve mümkünse insan olduğunu unutana dek yapayalnız kalıp aklını başına alması için.

Sıra iç kapıya geldiğinde sadece üst taraftaki pencereyi açtı gardiyan. Telli bölüm önümüze geldiğinde "Hey!" diye seslendi. Halsiz olduğunu düşündüğüm Tuvana bir deli gibi kapıya tüm bedeni ile çarptığında ellerini delikli demir pencereye vurdu.

"Çıkarın beni buradan! Çıkarın! Çıkarın!"

Sesi kısılmıştı. Dedikleri pek anlaşılmasa da apaçık çıkmak istiyordu. Bunu sadece soğuk demire tüm gücüyle vuran ellerinden bile anlayabilirdim.

"Bir komiser görüşecek seninle. Uslu dur, gününü uzatma."

Gardiyan sırayı bana verdiğinde Tuvana bitmek bilmeyen bir bağırış ve çırpınışı gösterdi. Bekledim. Sessizce onun içini dökmesini bekledim. Hakaretler küfre, küfürler isyana, isyan yakarışa döndüğünde bitmez gibi görünen kelimelerinin aradı yavaşça kesildi. Uzun süre kendinden geçene dek bağırdıktan sonra nihayet yoruldu ve yavaşça kapının önüne çömeldi. Sırtını kapıya yaslamış dizlerini karnına çekmişti. Böylesi bir anda bile onu izliyordum. İzlediğimi biliyordu. Kim olduğumu da biliyordu.

"Neden geldin?"

Cevabım yoktu. Ben de bilmiyordum neden geldiğimi. Ama gelmiştim işte. Belki konuşuruz ve ben kendimi bulurum o da kendini. Belki bir süreliğine dünya daha adil bir yer olur. Belki demirin soğukluğu ve küf kokusu az da olsa farklı bir şeye dönüşür.

PROFESYONEL  [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin