[Aldılar çocukluğumu, habersiz.]

174 24 2
                                    

Bitmesini istemediğim ama saniyeler süren çok az an oldu. Genellikle bitmesini isteyip seneler süren anlar yaşadım ama keşke gerçek olmasaydı; hepsi bir kabus olsaydı ve ben de uyanıp hatırlamasaydım, çocukluğumu çalan anıları. Daha 5 yaşındaydım... psikolojimi alıp götürdüler, duygularımı öldürdüler, ruhumun katili oldular benden habersiz. Çok erken ölmüştüm, evet... ama katillerim arasında ailem de vardı.

"Baba, arkadaşlarımla oynayabilir miyim?"

"Ne oyunu? Nerede?"

"Sokakta futbol oynayacağız."

"Ne işin var senin sokakta, otur oturduğun yerde."

İçimde oluşan hayal kırıklığı ile başımı eğip lavaboya gittim. Babamın önünde ağlamak istemiyordum, ağladığım için bile kızıyordu çünkü. Kim bilir komşumuzun bana yaptığını öğrense ne yapacaktı... Beni öldürmesinden korktuğum için hiçbir zaman ona söyleyemedim. Asla kimseye arkamda ailem var, onlar beni korurlar da diyemedim. Destek değil köstek olduklarını çok iyi biliyordum. Ama düşünmeden de edemiyordum, eğer ben o an sesimi çıkarabilseydim her şey farklı olur muydu? 4 sene boyunca bu psikolojik işkenceye katlanmak zorunda kalır mıydım ya da kötü ihtimal sesimi çıkardığım için öldürülür müydüm? Artık bunları düşünmek için çok geçti fakat keşke psikolojimi kurtarabilseydim.

"Seokjin, hazırlanmadın mı hala?"

"Hazırım, geliyorum!"

Düşüncelerimden sıyrılıp hızla Joon'un yanına, aşağı kata indim. Joon benim 2. kez kriz geçirmemden sonra yurda dönmeme izin vermemiş ve "bundan sonra burada kalacaksın, hem yurt parası ödemek zorunda kalmaz hem de işe gitmene gerek kalmaz ve benim de aklım sende kalmaz" diyince mantıklı gelmişti. Kimseyi korkutmak istemiyordum, zaten bir daha olmazdı. Yani... Umarım.

Bazen her şeyden geçmişimi sorumlu tutuyordum. Çocukluğum ağlamakla geçmişti çünkü. Annem her gün beni azarlar, babam sinirini benden çıkarır, abim de beni istemezdi... Bu yüzden her kalktığım sabah mutlu uyanmış olsam bile annemin laflarıyla içimdeki umut hayal kırıklığına dönüşürdü. Alışmam çok uzun sürmüştü ama yapmıştım. Yapmak zorundaydım. Yoksa bu yolun sonunun ölüme çıkacağını biliyordum. Ama belki de... İki yol da aynı yola çıkıyordur. Bunu zaman gösterecekti.

Sıkıcı bir okul günü ardından üç yakın arkadaş Joon'un evine gelmiştik. Israrlarım sonucu Yoongi'yi de getirmiştim çünkü uzun zamandır birlikte vakit geçiremiyorduk ve özlemiştim. Şuan ise kanepenin üstünde birlikte uzanıyorduk. -Temas sevmediğinden dolayı Namjoon'a sormamıştım- Gayet de keyfim yerindeydi. Kafam Yoongi'nin omzunda, sol elim göğsünün üstünde, onun eli ise benim belimdeydi. Gayet yanlış anlaşılmaya müsait bir pozisyondaydık, neyse ki kimse görmüyor ve görmeyecekti... Ya da ben öyle sanıyordum.

Gözlerimi açtığımda havanın kararmış olduğunu gördüm, ne zaman uyuduğumu bile hatırlamıyordum. Uyku sersemi etrafıma bakarken karşımda oturan kişiyi henüz fark etmemiştim. Gözlerim birinin ayaklarında durduğunda içimdeki sorular onun yüzünü görmemle kayboldu. Taehyung? O burada ne yapıyordu ve neden bana garip bir şekilde bakıyordu, sanırım koyun koyuna yatmamızı hoş bulmamıştı. Homofobik olma ihtimali var mıydı? Kesin bizi yanlış anlamıştı. Yavaşça doğruldum ve uykulu sesimle konuştum.

"Hoşgeldin... Ne zaman geldin?"

"Çok olmadı."

"Hmm. Biz de işte uyuyakalmışız öyle, yakın arkadaşımla."

"Anladım, yorgun olmalısınız."

"Yoongi'nin her zamanki hali." diyip gülünce aniden kafama dank etti. Ben niye açıklama yapıyordum? "Anladım." Diyerek gülümsemişti. Rezil olduğumu düşünürken içimden bir parça koptuğunu hissettim. Hüzün olduğuna emindim, içimde yanmaya başlayan ateş bana bunu çok iyi anlatıyordu. Gözlerim içimdeki denizi akıtmak isteseler de izin vermedim. O deniz akarsa boğulurdum çünkü... ve ne ben sesimi duyurmaya çalışırdım ne de kimse beni duyardı.

They Don't Deserve You - TaejinWhere stories live. Discover now