67

9.4K 756 1.6K
                                    

BALKABAKLARİMA BAKİN

3618 kelime

pazartesi • 21.02
görkem altay

kaldır kafanı kuşlar hayat uzun süreya, parola şafak değil nazdrovya. geç. devi, devi poi sapere, sono già un po' impaziente. geç. ne pleure pas, quand la- geç. görkem, hiçbir şarkıyı dinlemek istemiyordu.

sigarasındaki külü küçük bir fiskeyle pencereden dışarı bıraktığında kısık göz kapaklarıyla telefonuna bakıyordu. pencereden esen soğuk boğazına siniyor, üzerindeki kısa kollu tüm soğuğu tenine batırıyordu. yutkunarak bir sonraki şarkıyı açtığında son zamanlarda hiçbir melodiden eskisi kadar zevk almadığını fark etmişti.

telefonuna gelen rastgele bildirimle sigarasının iki dudağının arasına alıp mesajlarını açtı. yüzünde küçük bir gülümsemeyle arkadaş grubundaki boş konuşmaları okurken kulaklığını kulağından çıkarmıştı. siyah kabloyu yatağın üzerine atıp oturuşunu düzelttiğinde telefonuna bir bildirim daha gelmişti.

arkadaşlarını genel olarak seviyordu ve bu sevgi özellikle ortaokul arkadaşlarına yönelikti. ortaokuldayken her şey daha güzeldi. o zamanlardaki hayatını yoğun miktarda özlüyordu. değişen çok bir şey yoktu aslında, sadece eskiydi işte. hangi eski özlenmezdi ki?

son gelen mesaja sesli bir kahkaha attığında sigarası tekrar iki parmağının arasındaydı. boş muhabbetleri dinlemek hoşuna gidiyordu. kişilik olarak da öyle çok ciddi bir çocuk sayılmazdı zaten, sadece çoğu insana göre bazı konulara ekstra asabi davranabiliyordu ki bunun da kimseye bir zararı yoktu. onun siniri geçici olurdu, bugün söver yarın söver hatta ertesi gün yine söverdi. aslında görkem hep söverdi, çok da umursamamak gerekiyordu.

yüzünde sakin bir gülüşle mesajlara baktığı o birkaç dakika içinde kapısı gıcırtılı bir sesle açılmıştı. hâlâ parmaklarının arasındaki sigarayla gözleri kapıya döndüğünde göz kapakları biraz daha aşağı düşmüştü. bu tanıdık suratta yüzünün gevşemesine ve ifadesinin soluklaşmasına engel olamıyordu.

"görkem." o söyledikçe ismini sevmekte zorlanıyordu. adımları tüylü halının üzerinden sessizce ilerledi. "ne o elindeki senin? sigara mı?" evet ya da hayır, ne fark ederdi ki? zaten sigara içtiğini biliyordu. kızmak ya da vücudunda nerede olduğunu ancak aynaya baktığında fark edeceği morluklar bırakmak için daha yaratıcı bir sebep bulması gerekiyordu.

"nereden buldun onu?" yaşlı yüzü kasılmıştı. kırklarının ortalarında, neredeyse sıfıra kadar kesilmiş kıpkısa saçları ve kırışık suratıyla herhangi bir söz söylemeden bile kızgın olmayı başarıyordu.

yutkunarak boğazını temizledi. "aldım."

"aldın." diye onu tekrar etti. görkem başını sallayarak onu yanıtladığında karşısındaki adamın kaşlarını kaldırarak görkem'i onaylamıştı. yüzü anlayışlı gibi görünen sahte bir ifadeye dönerken "öyle olsun." demişti. görkem bu öyle olsun'un ne demek olduğunu biliyordu. vücudu kasılıp, göğüs kafesi zorlanmaya başladığında  bunu ona hissettirmemek için uğraşmıştı.

"paketi nerede bu sigaranın?" dedi sakince. hep böyle olurdu zaten, o ona bağırma işini hep sona bırakırdı. bu işi öylesine büyük bir zevkle yapardı ki kendine göre yöntemler geliştirmişti sanki. her tavrını ezbere bilen görkem, çenesiyle yatağı gösterdi.

adam yatağın üzerine uzanıp kulaklığın altındaki sigara paketini kulaklıkla beraber aldı. "hangi parayla aldın bunu?" dedi paketi kaldırarak.

dobro vecherWhere stories live. Discover now