1

35.7K 945 765
                                    

angst değil

12.01.21











01.02 • cumartesi

mezar kuşları da ölü tanrılar da aynı sanrıyı görürler. katafalk önünde kızıl manifesto, elvedalar ve dudaklardan kaçan yanlış kelimeler; ağıt seanslarında kendine siyah bir korkuluk bul küpeşteler ayaklanmadan, zira herkes kendi azrail'ini yaratacak günler başa sardığında.

kül tablasının üzerinde sigarasının kızıl alevini söndürdü görkem. ellerinle göğe kendi çarmıhını çiz. ölürsen melekler gelecek cehenneme seninle arkandan, ateşler topraktan değil buluttan yükselecek yer kabuğa. her tanrı, kendi ilahisini yazacak tekrar yaratıldığında.

usulca masanın öbür tarafına uzandı ve sigara paketini aldı. avuç boğumlarında paketi sarmalayan naylonun soğukluğunu hissetti. kuru dudaklarının arasına sigaranın turuncu filtresini yerleştirirken diğer eline çakmağını almıştı. alev, kesik bir çakmak taşı sesiyle havaya karıştığında görkem, kolunu kaldırıp dudaklarının arasındaki sigaraya uzandı. balkonda oturduğu için rüzgârdan koruduğu ateşi, genzine yol alan tütün dumanıyla beraber söndürdü. baş parmağının taşın üzerindeki baskısı dindiğinde balkonda çakmağın masaya düşüşünün tiz sesi yankılanmıştı.

kahve göz bebekleri şehir ışıklarıyla alaca rengine bürünen siyah göğe çevrildi. uçaklar, yıldızlardan daha parlaktı ve  haddini aşmış ışıklarla tanelenen bu gürültüde dolunay bile fluydu, diğer her şey gibi eksikti. bir taşra sokağında, sancılarını tazeleyen geçmiş kırgınlıklarla süslenirken yanlış elvedalar, kızıyorsun içten içe yazılmamış bir doğruya.

ellerinde karmaşık notalar ve yırtık duvarlar bu senfoninin âcizane başrolü. söylediğin tüm kelimelerde öteki yaşam piyanistinin tiz harfleri var. göğüs kafesinde kırılmakta olan bir ilahinin kutsal cerahati ve cehennem, yalnız sana ayrılmış özel bir masa aslında. ilaçsız, bir köşeye rezilce atılmış kör bir köpek gibi kaba, yazılmış en buruk sözcüklerle önüne atılmış bir kemik. bir ödül gibi başını okşarken alevler anlat, hangi tanrı kendi ağıtını yazmış?

sokak ışıklarının üzerine düşen duman sarı rengini alırken saatler çoktan öğleden önce on ikisini geçmişti. bir kısmı içilmiş sigara aynı tablada diğer tüm yarım dallar gibi söndürülürken görkem yan durmuş sandalyede ayaklandı. balkon zemininde sandalyenin kayma sesi tok bir tonla akse uğrarken dağınık masanın üzerindeki poları parmaklarının arasına alıp çekmişti. ceketin altındaki kitap masanın ucundan yere düştüğünde kâğıt ayraç, sayfaların arasından kaymıştı.

masanın altındaki ayracı ve rastgele bir sayfası açılmış ince kitabı yerden alırken sessizce öksürmüştü. kitabı kapatıp ceketinin arasına koydu ve balkon kapısına yöneldi. sürgüyü yana kaydırırken gözleri masanın üzerindeki boş pakete ve kül tablasının üzerinde söndürülmüş yarım sigaralara gitti.

bu gece, başladığı hiçbir dalı bitirmeyerek bir kez daha sigarayı bırakma girişiminde bulunmuştu ve bunun, kendisine verip de tutmadığı kaçıncı söz olduğunu artık görkem de bilmiyordu.

-



dobro vecherWhere stories live. Discover now