Bölüm 7: Yoldaşlık

64 51 0
                                    

 "Helga?" Babasının sesi kulaklarına doldu. Yüksek bir ağacın üzerindeydi. Yaprakların gelmesini engellediği Güneş ışığı, babasının onu bulmasına engel oluyordu.

"Buradayım." dedi o ince sesiyle. Yeni on yaşına girmişti. Buna rağmen oldukça olgun davranıyordu.

"Tarlada bana yardım etmen gerek." dedi babası yorgun bir sesle. Özellikle son iki senedir yeterli verim alamadıkları için açlık büyük bir sorun haline gelmişti. Bakmakla yükümlü olduğu ailesinin bu zor dönemleri atlatmasını sağlamalıydı.

Helga yavaşça ağaçtan indi ve babasının arkasından tarlaya doğru yürüdü. Babası her sene yaptığı gibi turp ekmemiş kralın isteği üzerine buğday ekmişti. Helga buğday başaklarının arasında ilerlerken babasının yüzündeki endişeli ifadeyi izliyordu. Başakların içi neredeyse boştu. Bazılarının üzerinde böcekler gününü gün ediyordu. Bu sene ne kadar uğraşsa da böcekleri uzak tutmayı başaramamıştı. Helga dayanamayarak sordu.

"Baba, neden büyü kullanmıyorsun? En azından böceklerin gelmesini engelleyebiliriz." dedi. Babası kafasını sağa sola salladı. "Bir tarladan verim alabilmek için büyüye değil emeğe ihtiyacımız var!" Ve hışımla kızına döndü. Dizlerinin üstüne çöktü ve onu kullarından sarstı.
"Dışarıda büyücüleri öldürmek isteyen insanlar çoğalmışken büyüden bahsedemeyiz. Duyuyor musun beni? Sana büyüden bahsetme demiştim!" Sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Küçük kızının başına bir şey gelmesini istemiyordu.

Helga'nın Güneş sayesinde yeşile dönen gözleri doldu. Babasının yanıldığını düşünüyordu. Koşarak tarladan uzaklaştı. Babası onun ağladığı için uzaklaştığını düşünüyordu. Ama yanılıyordu. Küçük kız koştu ve ağacın üzerinden yaptığı gözlemler sayesinde bütün hayvanların yediği bir bitkiyi alıp getirdi. Babası şaşkın bakışlarla ne yaptığını anlamaya çalışırken Helga, bitkiyi toprağa gömdü ve içindeki büyünün toprağa akmasına izin verdi. Bu esnada bitkiyi gömdüğü noktanın yanındaki buğday başakları canlandı ve bir askermiş gibi dimdik durdu. Babası gözlerine inanamıyordu.

"Helga..." Ne diyeceğini kestiremiyordu. Küçük kız gülümsedi. "Önemli değil." Oysa babasının gözlerindekinin bir minnet değil korku olduğunun farkında değildi. Güle oynaya birkaç bitki daha getirdi ve tüm tarlaya aynısını uyguladı. Babası ise şöyle mırıldandı:

"Zamanı geldiğinde bizim ölümümüz senin elinden olacak."

***

Eloisa Andersen evine gelen büyücülere bakakaldı. Hiç bu kadar büyücünün geleceğini düşünmemişti. Hele ki bu zamanlarda kendisinden korkan büyücüler hiçbir şekilde bir araya toplanmazdı. Bu oldukça büyük bir topluluktu. Evinde yeterli oda ve yiyecek bulunmuyordu. Bu sorundan dolayı Rowena'ya yakınmayı aklının bir köşesine not aldı. Ancak şimdilik herkesin konforundan emin olmak için var gücüyle çalışıyordu.

"İlya Ulysses. Bizi evinizde ağırladığınız için teşekkür ederiz Leydi Andersen." dedi yaşlı adam. Eloisa teşekküre gerek olmadığını söyledi.
"Ah, hayır var. Size bir süre yük olacağız. Sonsuza kadar burada kalamayacağımızı da biliyorum. Sizi temin ederim en kısa zamanda buradan ayrılacağız."

Pencereden dışarıyı izliyordu Rowena. Cadının yeşil gözlerini aklından çıkaramıyordu. Bunca zaman sonra korkusunu yendiğini düşünüyordu. Ancak sinsi ve kendini saklamayı iyi beceren bu duygu onu kandırmayı başarmıştı. Zekasıyla gurur duyardı Rowena. Bu işe girişmeden önce ondan hala korktuğunu söyleyemedi ama, değil mi? Dedi içindeki ses. Gözlerini kapadı. Geniş salonda toplanmış büyücülerin endişeli seslerini duymamaya çalıştı.

Kurucuların DoğuşuWhere stories live. Discover now