birinci bölüm, özlem duyduğum çocukluğum

223 23 13
                                    

jeongguk boyun boşluğuna kafasını koyan ve birkaç dakika önce altı yaşına basmasını kutladığı kızının belinden tutmaya devam ederken şarkının eşliğinde kendini çok sarsmadan, yavaş hareketlerle şarkıya eşlik ediyordu.

"babacığım deneme defterimden sana bir hikaye anlatmamı ister misin?" dedi seohyun boğuk çıkan sesiyle.

"tabii ki aşkım," dedi jeongguk. "deneme defterlerinin hikayesine bayılıyorum!" kıkırdadı.

"öyledir hikayelerim, peki hiç duydun mu sevda kuşunu?"

"düşüneyim," düşünmüş gibi yapan mırıltılar çıkardıktan saniyeler sonrasında, "sanırım yirmi sekiz yıllık hayatımda hiç rast gelmedim."

"gelmezsin tabii akıllım ben uydurdum ya." kafasını kaldırdı, "ama bir şartım var." dedi iki parmağını kaldırırken.

jeongguk gülerek koltuğa ilerledi ve oturduktan sonra kızının bir parmağını öpüp indirdi. "tamam şimdi bir şartın var ve babacığın gerçekten çok ama çok meraklandı."

"hmm öyle mi?" saçlarını düzeltirken devam etti seohyun, "ben anlattıktan hemen sonra teypin içine sidiyi koyacaksın tamam mı?"

"ilk başta küçük hanım o teypin değil teybin," burnunu burnuna sürttü, "sidi değil o bant." güldü. "çok mu özledin?"

"özledim hem de çok çok özledim. kavuşmamız için kendime şart koydum çünkü uyuyakalıyorum hikayelerimi anlatırken." hayretle baktı babasına. "ama beni hiç ses çıkarmadan dinle, benim seni dinlediğim gibi."

"dinlerim çıtımı bile çıkarmam."

"öyleyse..." sesini düzeltti seohyun. "bir gün baba kuşumuz gökyüzünde uçarken o kadar mutluymuş ki, çocuklarına bir ev yapmanın sevincini yanında taşıyarak gidiyormuş, ailesinin yanına. sürekli kendine onları mutlu ettiği için teşekkür ediyormuş ki, yüreği daha fazlası için çabalasın. ağacın dalında eşi ve iki çocuğu duruyor, babalarını bekliyormuş. onları görünce böyle dudakları kalkmış ve hemen kanatlarını onlara doğru çevirmiş." kollarını iki yana açtı. "ağacın arkasında kalan ve ağaca bakan iki çocuğun elinde sapan varmış. biri diğerine en büyüğünü vuracağına, diğeri de küçüklerinden birini vuracağına dair iddaya girmiş," üzüntülü ifade ile babasına baktı. "bunu fark eden baba kuşumuz, siper etmiş kendini ailesinin önüne." kollarını daha güçlü kaldırıp gözlerini kapattı. "her iki taş onun kalbine geldiğinde kuşumuzun nefesi kesilmiş." gözlerini açtı daha sonrasında.

jeongguk yutkundu. kızı son zamanlarda kendini feda eden sevdalıyla ilgili çok hikaye yazıyordu. bu onu çok korkuttu.

"çocuklar ölü kuş yere düşmediği için çok sinirlenmiş ve umursamadan evlerine gitmişler. anne kuş o kadar üzülmüş o kadar üzülmüş ki sanki uçmayı elinden alsalar, boğazından yemek geçmese ama eşi cennete gitmeseymiş. göz yaşları büyük büyük akmış çünkü hiçbir zaman eşine onu sevdiğini söyleyememiş." gözleri dolan seohyun değildi. "ve orada taş kesilmiş. yıllar yıllar geçmiş, o ağaç ne büyümüş, ne o taş kesen kuşu almışlar. böylelikle adı da 'sevda kuşu' kalmış- ama, ama senin de gözlerinden akıyor. ağlama tamam özür dilerim. hikayemi güzel yapmamış mıyım? tamam istemiyorum açma teyibi babacığım benim, kötü kız oldu bu seohyun."

"hayır aşkım hayır," baş parmağıyla yanağını sevdi. "kötü olan baban, çok gururlandı seninle. bunu hafızanda tutabilmen ve kendine göre bir şeyler oluşturman beni çok neşelendirdi. bunu yazalım mı duvarımıza? baban her baktığında kendine gelir."

"yazalım evet!" kafasını salladı. "ama onu yapmadan önce kaydı dinleyecektik ya?"

"bant, bantı dinleyeceğiz." 

kızını koltuğa oturttuktan sonra gözünü koluna sildi, duygusallığını gizlemeyi öğrenememişti. teybin içine koyduğu bantla yanına geldi. seohyun, jeongguk'un öğrettiği başlama düğmesine bastıktan sonra dikleşti ve pür dikkat dinlemeye başladı.

"başladı mı yoongi? oluyor mu, sesim ulaşıyor mu?

seohyun kıkırdadı, jeongguk derin nefes aldı.

"âh benim aşklarım, ben o kadar uzağım ki yeni dünyanın getirişlerine kendimi bilinmez bir evrende gibi hissediyorum."

seohyun gülümsedi, jeongguk hüzünlendi.

"yani, bilirsiniz ki cümleleri kuramam sesim çirkindir, güzel şeyler yazamam parmaklarım yaralıdır ama becerebildiğim tek şey sizi çok seviyor oluşum. burada, burada o kadar çok iyiyim ki, sakın beni düşünmeyin olur mu? düşünmeyin çünkü ben sizi o kadar beynimin içinde tutuyorum ki... öyle, öyle işte. şehir biraz gürültüdür, sesim geç ulaşmazmış, sesler gidermiş size gitmese de beni anlarmışsınız çünkü sevgi anlaşılmanın ötesindeymiş öyle dedi yoongi."

seohyun bilmediği kelimeleri taehyung gibi telaffuz ederken, jeongguk kalbini ovalıyordu.

"ben, benim yarıda bırakmam gerekecek, umarım iyisinizdir ve benim için mutluluk biriktiriyorsunuzdur. şimdi gideceğim sizi sevdiğimi unutmayın tamam mı? ve şey umarım kavuşmamız, ayrılmamızdan daha uzun sürer jeongguk. kızımızın anlından kocaman öp tamam mı? öyle öp ki taehyung babasının sevgisini hissettin."

jeongguk seohyun'un anlından kocaman öptü. 

"sen de kendine iyi bak. sanki saçlarını okşamışım, yüzünü sevmişim, elini tutmuşum, canımın en derinine almışım gibi. seni seviyorum çiçeğim benim, özlem duyduğum çocukluğum."

ses kesildi, seohyun gülümsedi, jeongguk tekrar yaralandı.

can kırıkları, taekookOnde as histórias ganham vida. Descobre agora