11🔳 "Kırmızı güller ve kırık kadehler"

Start from the beginning
                                    

"Evet," dedi müdür ürkütücü bir mırıltı ile. İşaret parmağıyla Haris'i gösterip her tonlamada baskı uygularken daha da sinirleniyordu. "Biz de seni burada tutmak istemiyoruz emin ol."

Onur'un alaylı gülüşü kulağıma dolarken "Kendini ne zannediyor ki bu," diye fısıldadı.

"Biz de seni göndermek istiyorduk ama sen bizi bırakmadın! Verdiğimiz sözü tutmak için tek şansımızı da elimizden aldın."

Müdürün işaret parmağı Haris'in göğsüne vurmaya başladığında sarsılıyordu. Tam olarak nerede hata yaptığını anlamaya çalışırken asla ama asla anlaşılamayacağını fark etmiş olmalı. Çünkü müdür ve diğerleri bambaşka bir dilden konuşuyorlardı. Onlara göre Haris ağzıyla kuş da tutsa asla iyiler sınıfına yükselemeyecekti. Ne kadar çabalarsa çabalasın kusurlu ellerine bir çizik daha atılacaktı o kadar.

"Sana bu işin oyun olmadığını söyledim, halka karşı uzlaşma talep ettim, ortalığı karıştırma dedim ama sen ne yaptın? Gittin stajyer bir polisle medyaya başvurdun. Senden katili yakalamanı istedik evet ama kimse sana poliscilik oynayabileceğini söylemedi."

Kıstığı gözleriyle ezdi Haris'i. Hakir gören bakışları üzerinde gezinirken Haris tuhaf bir şekilde hafifçe gülümsedi. Sanki bizim göremediğimiz bir şeyi görmüştü ve onların bile farkında olmadığı niyetlerini sezmiş gibiydi. Dudaklarını ağzına alıp yeniden serbest bıraktığında dili dişlerinde geziniyordu. Bu jestleri biliyordum. Afallama ve şok arasında gelip giden tuhaf bir şaşkınlık ifadesiydi.

"Neden katili yakalamak istemediğinizi anlıyorum," dedi Haris gıcık bir ses tonu ve gülümseme ile.

"Siz ve sizin gibiler koltuğunu sağlam tutmak için ölenleri zerre umursamaz. İnsanları saf yerine, hayır hayır salak yerine koyup güya kandıracaktınız! Yeni bir cinayet işlense bile taklit etti diye geçiştirecek ve sözde halkın baskısını azaltacaktınız."

Nihayetinde Haris'in sesi koridorda yükseldiğinde Meriç arkadan dizlerine bir tekme savurdu. Onur da diğer dizine vurduğunda Haris her iki dizi üzerine çökerek yere kapaklandı. Bu ani ve tiz acının derin sızısını kendi yüreğimde hissederken gözlerim dehşetle açıldı.

Ama o acı ile inlemesi gerekirken gülüyordu. Endişe ile olanları izlerken büyük pişmanlık duymam gereken bir günah işlemiş gibi hissediyordum kendimi. Bu işte benim de parmağım vardı ve acı çeken sadece o oluyordu. Eğilip onun gibi aynı tekmelerle acı çekersem ancak bu işte ortak olabilirdik, sonuçta ona ikinci bir ortaklık teklif eden de bendim.

Müdür eğilerek yerdeki Haris'e yaklaştı. Acı çektiği her halinden belli olsa da o, inatla gülümsüyordu.

"Sakın bir daha polisi hafife alayım deme. Yoksa görünmez sandığın tüm pisliklerini toplar ve boğazına tıkarım. İşte o zaman, bu zamana kadarki biriktirdiğin lağım çukurunda boğularak ölürsün."

Yapılan tehditten sonra yine yürümeye başlayan müdürü, Onur ve Emre takip etmeye başladıklarında ben ne yapacağımı bilmiyordum. Hayır onların peşinden gitmeyecektim. Bu işe birlikte başladığım insanı yarı yolda bırakmayacaktım. Haris'e doğru bir adım attığımda Meriç sıkıca kolumdan tuttu. O da gitmemişti ve beni beklemişti.

"Yürü Heyzır!"

Ses tonu irkilmeme neden olurken çekiştirmesine karşı koyamadım ve onu o gün öylece yerde bırakarak uzaklaştım. Attığım her mecburi adımda daha çok gerimde kalırken kendimden bir parçayı da o koridorda bırakmıştım sanki. Ne kadar süre yerde oturdu bilmiyorum ama ben ağlamamak için kendimi zor tutarken onun gülüşü çok uzaklaştığımda bile kulaklarımda yankılanıyordu.

PROFESYONEL  [F•]Where stories live. Discover now