Bölüm 18: Kasaba Çapkını

377 83 8
                                    

Bir haftadır Nehiryeli 'ndeydik. İlk gün, yetimhane arkadaşlarım ile lafladıktan sonra, vakit kaybetmeden kaldığımız hanı işleten Bayan Witson 'a Kıştepesi 'ndeki askeri konuşlanmadan bahsettik. Kadın söylediklerimizi dinledikten sonra, Albay denilen bir adam ile bizim adımıza konuşacağını söyledi. Kasabadaki direnişin silahlı örgütlenmesini üstlenen bu kimse, Pelde 'de gördüğümüz Digar denilen emekli askerdi. Kasabada Albay takma adını kazanmış olan adam, ertesi gün bizimle tanışmak için hana uğradığında hayatının şokunu yaşamış gibiydi. Benim üzerimde kitlenen gözleri büyümüş, bir anda solan yüzü, beyaz saçları ile tam bir uyum içinde görünmüştü gözüme.


Digar, yaptığı yerinde tespitler ve zekice hazırlık önerileri ile Nehiryeli halkı tarafından kısa zamanda sevilip, sayılan bir adama dönmüştü. Bizi karşısında görmek, adama bazı tatsız anıları çağrıştırmış olsa bile, söylediklerimizi dikkatle dinleyip, geliş amacımızı sormuştu. Ona, yardım etmek istediğimi söyledikten sonra, kısaca aklımdaki plandan da bahsetmiştim. Kasabadan uzakta, askerleri tek başıma karşılayacağımı dinlerken, bir parça da olsa rahatlamış gibiydi.


Kasaba meydanında her akşam toplantılar düzenleniyordu. Yetimhanenin sakinleri, toplantıları tüm kasabaya duyurmak için gönüllü olmuşlardı. Hava kararırken, ellerindeki küçük çanları hevesle sallayarak, tüm kasaba sokaklarını tavaf eden çocukları görebiliyordum. Herkes bir işin ucundan tutmuştu. Kendar ve ustası, diğer demirciler ile harıl harıl kılıç ve bıçaklar üretiyor, köylüler odun keserek kasabanın etrafına barikatlar kuruyorlardı. Oduncular yay ve ok yapıyor, kadınlar avlardan çıkan deriler ile hafif zırhlar dikiyorlardı. 


Nehiryeli 'ni saran direniş ruhundan hoşnut olmayanlar da çıkmıştı. Hala saray ile bağlantısı olan tuzu kuru tüccarlar, yerel toprak soylularının usta başıları ve denetçileri, katıldıkları ilk toplantıda bütün bu direnişi bir çılgınlık olarak nitelendirmişti. Eziyet ve yokluk ile sınanmış ahali tarafından dışlanan bu grup, kasabayı terk edeli bir kaç gün olmuştu.


Kendisine verdiğimiz bilgileri kasabalılar ile paylaşan direniş lideri, pazarlığın artık bir seçenek olmadığını da konuşmasının sonuna eklemişti. Morallerin bozulup, korkunun tırmanacağını ve insanların kasabayı terk edeceklerini düşünmüştüm. Oysa kasabalılar, 'o zaman sonuna kadar savaşırız' nidaları ile şaşırtmıştı beni. İnsan gibi yaşamak uğruna, her şeyi göze alan bu cesur insanların motivasyonu beni de derinden etkilemişti. 


Digar, hiç bir şeyin umutsuz olmadığını söylemişti insanlara. Hala önlerindeki çatışmayı kazanmak ve sağ çıkmak için şansları olduğunu anlatmıştı. Ayrıntı vermekten kaçınan adamın sözleri coşkuyla ile karşılanmıştı. Bu kazanma planındaki gizli silahın benden başkası olmadığını biliyordum. Kendime, Digar kadar güvenebilmeyi ummuştum.


Yapılan tahminlere göre, kasabanın giriş ve çıkışlarının güvenli hale getirilmesi bir zorunluluktu. Askerlerin her koşulda güçlerini en az ikiye bölmesi bekleniyordu. Ana güçler kuzey kapısından kasabaya girerken, diğerleri güneyden kapısında, panik halinde kaçışacak insanları durdurmak üzere görevlendirilecekti. Eğer kraliyet, Nehiryeli 'nin bir örnek teşkil etmesine karar vermişse, kimsenin elini kolunu sallayarak kaçmasına izin vermeyecekti. 


Geniş çaplı ve uzun süre dayanabilecek duvarlar yapmak için yeterli süre yoktu. Tüm kasabalının desteği ile ancak, gelişi güzel barikatlar kurulabiliyordu. En azından güney ve kuzey yollarına birer ahşap kapı yapılabilmişti. Bir kaç koç başı darbesine bile dayanamayacak olan bu yapılar, sadece biraz zaman kazanmak üzere inşa edilmişti. Ben, askerlerin kalabalık kısmı ile yüzleşirken, kasaba halkı ise arkadan saldıranlar ile mücadele etmek zorunda kalacaktı.

EJDER RUH 2. KİTAPWhere stories live. Discover now