Bölüm 17: Ustalar ve Çırakları

396 84 23
                                    

Hepimiz sessizlik içerinde Kıştepesi 'ne bakıyorduk. Bir kaç saat uzağımızda kalan hakim tepe, henüz akşamın ilk saatleri olmasına rağmen sayısız kamp ateşi ile doluydu. Nehiryeli 'ne giden yolu taktiksel açıdan kontrol altına almış olan kraliyet askerleri, küçük bir şehri zapt edecek kadar kalabalıktılar. Yolda ilerlerken görülme riskini almayarak, alçak orman arazisi içerisinde gecenin çökmesini bekliyorduk. Kralyolunu izleyen düzinelerce göz olduğuna dair, ciddi şüphelerimiz vardı.

"Üç, dört saat hiç bir yere kıpırdayamayız" diye bildirdi Tulga. "En azından biraz dinlenelim. Karanlık bastırıp, yolu iyice örttüğünde yola çıkar, sabaha kadar Nehiryeli 'ne ulaşabiliriz"

"Dolan, atları bağla. Ben de yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Hiç yoktan karnımızı doyuralım" diye onayladı Remve. 

"Ateş yok" diye hatırlattı Tulga.

Başıyla onaylayan korucu ikilisi, kendilerine düşenleri yapmak üzere dağıldılar.

"Çok fazla değiller mi" diye sordum. "...yani küçük bir kasaba için"

"Kraliyet böyle durumlarda, örnek olsun diye ilk başkaldıranlar ile özel olarak ilgilenir" dedi Mila tatsızca.

"Siz de biraz dinlenin. Ben bir süre daha gözlem yapacağım" dedi Tulga.


Uzun süredir at üstündeydim. Tulga 'yı ikiletmeden, bir süre sabit bir zemin üzerinde dinlenmek üzere Remve 'nin yanına gittim. Keta ve rahip ise, bir gölge gibi peşimden geliyordu. Kızıl tilki adamdan hoşlanmamıştı. En azından uzun cübbesinden.... Ara sıra sinsice yaklaşıp, cübbenin eteklerini çekiştirip, kaçıyordu. Rahibin varlığından rahatsız olmayan tek kişi gibiydim. Adama güvendiğim söylenemezdi ama onun bir ağacın şeklini almış sarmaşık gibi olduğunu düşünüyordum. Nasıl eğitilmiş ise, öyle davranıyordu. Riviih 'de faaliyet gösteren tarikat, demir yumruk ile üyelerini şekillendiriyordu sanki. İlk fırsatta, bu konu ile ilgili daha fazla bilgi almaya niyetliydim.


Sırtımda taşıdığım kristal kılıcı tutan halatın bağcıkları çözerek, onu zemine bıraktım. Heybemi de boynumdan kurtararak, hemen kılıcın yanına gelişi güzel fırlattım. Yere uzanıp, sırtımı kalın bir sederin gövdesine dayadım. Bacaklarımın üst kısımları at yolculuğu sebebiyle zonkluyordu. Matarama uzanıp susuzluğumu giderdikten sonra, Keta 'nın nihayet kavuştuğu özgürlüğün tadını çıkarışını seyrettim. Hayvan ıslak yaprak yığınlarının içine balıklama atlıyor, her bir köşeyi koklayıp, her bir deliği kontrol ediyordu.


Remve, son kalan peynir kalıbını kırarak, peksimet parçalarının üzerine basıyordu. Tok değildim ama bir saat bile olsa, biraz uyku çekme dürtüsü daha ağır basıyordu. Dolan ve Mila kendilerine bir kaç lokma bir şey almak için hareketlenirken, ben olduğum yerde uzanıp gözlerimi kapatmıştım. 

"Yüce Drognar" diye seslendi rahip usulca.

Gözlerimi açtığımda, bakışlarını yerde tutan adamın, bir parça peksimeti bana uzattığını gördüm.

"Böyle şeyler yapmana gerek yok, rahip" derken, bir yandan da adamın uzattığı yiyeceği alıyordum.

Sonuçta gereksiz yere kaba davranmak istemezdim. Kalkıp kendi yiyeceğimi almaya üşendiğim gerçeğini görmezden gelerek, peksimeti ağzıma tıkıştırdım.

"Size hizmet etmek kutsal bir görevdir, yüce Drognar" diye yanıtladı adam.

"Bir hizmetkara ihtiyacım yok. Bildiklerini anlatman benim için yeterli" dedim.

EJDER RUH 2. KİTAPOnde histórias criam vida. Descubra agora