Bölüm 6: Sarhoş Cesareti

426 80 19
                                    

Garnizon berberi yılların ezberi ile hareket eden seri elleriyle saçlarıma makas darbeleri vuruyor, zirvede geçirdiğim zamanın görünüşümden izlerini siliyordu. Bir taburede oturmuş, güç bela tanıdığım bana ait olan yüze bakıyordum. Son bir senede, suratım da tıpkı benim gibi uzamış, belirgin bir çene çıkıntım olmuştu. Yer yer sakallarım bile baş göstermeye başlamıştı. Artık bir çocuk gibi görünmediğim kesindi. Kömür karası gözlerimin altında, beli belirsiz mor halkalar vardı. Üzerimde hala çetin geçen zamanların yorgunluğunu taşıyordum. Yine de sağlığım yeterince iyi sayılırdı. Handa geçirdiğim iki gecenin ardından enerjik ve çevik hissediyordum.


"Buradan terziye de uğrarız" diye seslendi arkamda oturan Tulga kendi çizmelerine bakarken.

Keta adamın ayaklarına amansız bir savaş açmıştı. Boş kaldığı her anda askerin önüne yatıyor, yepyeni görünen çizmelerini dişleyip, eskitiyordu.

"Aslında tek ihtiyacım iyi bir palaydı" dedim mahcupça.

"Saçmalama. Babaannemin elbisesi gibi duruyor o tunik üzerinde" diye itiraz kabul etmez bir tonda konuştu Tulga.

Harcadığımız para Marki 'nindi. Hiç bir hizmet sunmadan, böyle pahalı hediyeler kabul etmek hoşuma gitmiyordu. Soylunun benimle ilgili ne planları olduğunu bilmiyordum, fakat sadece bulunmam için bile kesenin ağzını sonuna kadar açmıştı.


Karadiş köyünden yayan olarak ayrılmak zorunda kalmıştım. Koskoca köyde, bize satılabilecek tek bir at kalmamıştı. Köylü çoktan elden çıkarabileceği her şeyi çıkarmış, sadece zaruri olanlarını tutuyordu. Tulga bir kaç defa beraberinde getirdiği savaş atını almam için ısrar ettiyse de, kabul etmemiştim. Yürümek ile ilgili bir problemim yoktu. Dövgen gibi bir atım olmasına hayır demezdim, fakat kendi bacaklarımın üzerinde olmak da sorun değildi.


"Yol üstünde sana bir tane at bulabileceğimize eminim" diye teselli etti adam.

"Ben iyiyim, Tulga. Bana da antreman oluyor" dedim bakışlarımı yol üstünde tutarak.

"Antreman demişken, o belindeki palayı nasıl kullanacağını hala hatırlıyor musun" diye sordu.

"Büyük ihtimalle. Denemek gerek" dedim omuz silkerek.

"Bence de" dedi yüzünde kötücül bir gülümseme ile.

"Bir düello mu teklif ediyorsun" diye sordum bakışlarına karşılık vererek.

"Evet. Her akşam, kamp kurduktan sonra" diye yanıtladı ciddiyetle.

"Olur. Atının tadını çıkar. Koruduğun o enerjiye ihtiyacın olacak" diyerek sahte bir tehditti bulundum gülümsemesine karşılık vererek.

Tecrübeli askerin fazladan enerjiye ihtiyacı yoktu. İş sadece kılıç sallamaya gelince, beni kolayca yenebileceğinin farkındaydım. Öte yandan işleri biraz kızıştırıp, eğlenmenin ise kimseye zararı yoktu.

"Göreceğiz" dedi bakışlarını yola çeviren Tulga.


 Terziden tam üzerime oturan mavi bir gömlek ile pantolon almıştık. Rengi Tulga seçmişti. Bu halimle bir Kuvarsiam askeri gibi duruyordum. İster istemez aklıma Valeria gelmişti. Kızı vali konağındaki davet günü gördüğümde, eteğine detaylı bir saksağan kuşu figürü işlenmiş, aynı renkte bir elbise giyiyordu. Upuzun kızıl saçları, dipsiz ormanlar gibi bakan o yeşil gözleri, çabasız bir netlikle canlanabiliyordu hayalimde. En çok bana gülümseyişi esir ediyordu beni bu hayallere. 

EJDER RUH 2. KİTAPWhere stories live. Discover now