40//Viola'nın Huzursuzluğu ve Eş Olmak İçin Atılan İkinci Adım

6.4K 975 370
                                    

Günaydın👋🏻👋🏻

Uzattıkça uzattım bölümü resmen rkxnkxnfj Önce 2500 kelime olsun dedim, sonra 3000 olsun dedim, en son ise 3400 e dayattım

Uzun zaman sonra epey uzun bir bölümle geldim. Umarım çok çok çok beğenirsiniz😁

İyi okumalar dilerim~~~

...............

   Taehyung

   "Tadını beğendin mi?" Benimle birlikte tahta taburelerden birinde oturan Bae, metal bardaktan bir yudum aldığım içkiye karşı yüzümü buruşturmamla alayla söylenmişti. Çevrede sohbet ederek benim aksime art arda yudumlar alan diğerleri de, o böyle söylediğinde başlarını bana doğru çevirdiler. Gülmeye başladıklarında onlara hak vermiştim. Yüz ifadem gerçekten komik olmalıydı. 

Onlardan çok dışarıda kalmamak için yüzümdeki iğrenmiş ifadeden kurtulup gülümsemeye çalışırken bir yudum daha aldım. İkinci yudumda alışacağımı ve o kadar da iğrenç gelmeyeceğini düşünmüştüm ancak anlaşılan yanılmıştım. Çünkü suratımda yine benzer bir ifade oluşmuştu. Ayrıca bu sefer yutkunmakta da gerçekten zorlanmıştım. 

Daha önce elbette birkaç defa içki içmiştim. Ama hepsi hafif ve yalnızca bir gevşemeye sebebiyet veren içkilerdi. Şu an içtiğim şeyse her yudumda ağzımı ve yuttuğumda ise boğazımı yakıyordu. Yalnızca onların gerisinde kalmamak için denemiştim ve şimdi, eğer tadını bilseydim her şeye rağmen uzak dururdum diye düşünüyordum. 

"Tadı çok acı ve ağır. Bunu nasıl içiyorsunuz?" Ağzımdaki iğrenç tat bir nebze de olsa kaybolduğunda, başımı eğdiğim bardaktaki sıvıdan kaldırıp bardağı onlara doğru kaldırırken sordum. Dae-ho, kendi elindeki bardaktan büyük bir yudum aldı ve başını geriye doğru yatırarak gevşek bir kahkaha patlattı. "Gerçekten, yirmi yaşında çömezler gibi davranıyorsun! Yirmi altı yaşında olduğuna emin misin?" 

Başımı sallayarak ciddiyetle onayladım onu. Evet, yirmi altı yaşındaydım. Pekala, pek çok şeye geç kalmıştım ama burada öğrenmeye çalışıyordum. Şimdiden öğrendiğim çok fazla şey vardı! Yalnızca kılıç kullanmakta kendimi geliştirmekle kalmamış, statüde benden aşağıda olan insanlarla ciddi konular dışında saatlerce sohbet etmiştim. Yani, bence iyi gidiyordum. 

Yeniden bardağımdaki iğrenç sıvıdan bir yudum alacağım sırada, beş kişiyle oluşturduğumuz çemberde, çaprazımda kalan Hae-jun, benden üç yaş küçük olmasına rağmen bitirdiği bardağı sonuna kadar doldururken, "Çok korkarak soruyorum ama at kullanmayı biliyor musun? İçimden bir ses onu da bilmediğini söylüyor." dedi sesi gereksiz rahat çıkarken. Sanırım hızlı başlamanın etkisiydi çünkü ben daha kendi bardağımın yarısına gelmemişken o üçüncüyü dolduruyordu. 

Başımı iki yana sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Onu da bilmiyordum, doğru bir yere parmak basmıştı. Bu geniş askeri karargahın bir köşesinde atların bulunduğu bir ahır vardı ama ben oraya hiç yaklaşmamıştım. Hem, öğretecek biri de yoktu zaten. Jeongguk da bilmiyordu. Eğer o biliyor olsaydı belki ondan isteyebilirdim. Gerçi, istesem bile dolunaydan sonraya kalırdı derslere başlama işi çünkü ancak gece birbirimize vakit ayırabiliyorduk. 

Beni fazlasıyla şaşırtır bir şekilde, bu dolunayda ben de Jeongguk gibi hisler beslemeye başlamıştım. Aslında, yalnızca onun gibi değil, buradaki herkes gibiydi benim de hislerim. Son üç gündür kimse geceleri çıkmıyordu ve ne büyük sürpriz ki, aynısı benim için de geçerliydi. 

Bir gece, Jeongguk uyuduktan sonra aniden bastıran sıkıntı hissine karşı dışarıda bir süre yürümek istemiştim. Alıştığımdan olsa gerek, herkesin yaklaşan dolunay yüzünden ay ışığından kaçtığı tamamen aklımdan çıkmıştı. Ancak dışarıya çıktığımda ne yaptığımı fark etmiştim ve yalnızca üç dakika bile duramamıştım dışarıda. 

contrarian omega and the prince alpha Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin