ASEF BERZAH KORKARA

Start from the beginning
                                    

Niye ona kimse hediye almıyordu ki?

Süveterindeki gözlerini duyduğu sesle kapattı ve arkasına gizlediği ellerini sıktı. "Para mı var lan? Git bana yumurta pişir. Bugün gideceğimiz bir yer var."

Çocuğun kapattığı gözlerini dolduran yaşlar yine içine damladı. "Ama sigara almak için paran var, amca. Bir tane kitap alsan ne olur ki? Bugün ben doğdum, amca. Neden beni bir tanecik öpmüyorsun?" Diye mırıldandı.

Amcası sinirle soludu ve külünü çırptığı sigarayı sobanın deliğinden atarak oğlan çocuğuna yürüdü. "Koca adam oldun. Şu hâline bak. Kes sesini ve git yemek hazırla bana. Velede bak. Seni sokağa atmadığıma dua et." Asef'in kapalı gözleri ona kalkan beş kardeşi hisseder gibi daha da sıkılaştı.

Annesi olsaydı, koca adam olurdu, babası olsaydı, sokağa değil, babasının kollarına atılırdı. Ama yoktu işte...

Kafasını hızla aşağı yukarı salladı, kirpiklerindeki yaşlar en sevdiği süveterine aktı. Bugün doğum günü olduğu için en sevdiği her şeyi giymişti.

Meselâ, bahçedeki küstüm çiçeklerini bugün daha çok sevmişti, dikenleri parmaklarına batmıştı ama seviyordu işte o çiçekleri.

"Tamam amcacığım. Acıkmışsındır zaten. Hemencecik hazırlayıveririm, sana süt almamı da ister misin?" Gözlerindeki yaşları koluna sildi, arkaya gizlediği ellerinden birini gri pantolonunun cebine attı ve geçen gün öğretmeninin verdiği bir lirayı çıkardı heyecanla.

"Bir liram var, bakkal amcadan sana yetecek kadar süt isterim. Hadi otur sen." Amcası, babası gibi kokuyordu. Her gün eline aldığı kırmızı saplı meyve bıçağını hep amcasının kalbine doğrultuyordu, ama yapamıyordu işte. Amcası, babası gibi kokuyordu. Baba kokulusunu öldüremezdi, kokusuyla sevinen oğlan çocuğu o kokuyu bırakamazdı.

Amcası, Asef'ten uzaklaşmadan hemen önce çocuğun elindeki bir lirayı da aldı, o parayı sarma sigara almak için kullanacaktı.

Asef sobanın isi ve sigaranın dumanıyla perdeleri bile sarartan küçücük odadan çıktı, ağzına elini siper ederek öksürdü ve hızlıca mutfağa doğru yürüdü.

Tezgâha yetişemediği için tabureye çıktı yine, dün yıkadığı bulaşıklardan kırmızı saplı meyve bıçağını aldı, kenardaki domateslerden de birkaç tane aldı ve çeşmeyi açarak yıkadı onları. Su soğuktu, amcasından sıcaktı ama soğuktu işte.

"Doğum günlerimi neden kimse kutlamıyor? Ben neden bir mum yerine, bıçakla kestiğim ellerime üflüyorum? Allah'ım, beni hemencecik kocaman yapar mısın?" Gözlerinden damlayan yaşları süveterinin içine giydiği beyaz badiye sildi. Yıkadığı domatesleri, kırmızı saplı meyve bıçağıyla soydu ve doğradı.

Elini kesmişti yine, dudakları büzüldü ve tabureye oturdu ağlayarak. Yaşıtları topla oynuyordu, ama onun bir topu bile yoktu. Sınıftaki arkadaşlarında karpuz desenli top vardı ama onun yoktu.

Olsun diye geçirdi içinden. Büyüyünce alırım.

Oturduğu tabureye tekrar ayaklarını bastı ve doğradığı domatesleri bir tavaya koydu. Ocağa yaklaştı, her şeyi yapıyordu ama şu ocağı bir yakamıyordu. Amcasını çağırsa kızardı, en iyisi elini yakmak uğruna çabalamaktı.

ELEM: ÖLÜM YEŞİLİ Where stories live. Discover now