16. Bölüm: Yaşamayı Öğrenmek.

4.5K 316 233
                                    

16. Bölüm: Yaşamayı Öğrenmek.

"Yanımda kal ki yaşamayı öğren."

Yataktan tek hamlede kalkıp Berk'in kolunu kavradım. Kafasını bana çevirince bir adım geri atıldım.

"Aklından bile geçirme," dedi ve öfkeli adımlarını kapıya yönlendirdi.

"Öyleyse ben de geliyorum. Hem... sana bir şey olursa bana da olsun. En azından daha az vicdan azabı çekerim." Kolunu hızla avuçlarımın arasından kurtarıp kapıyı açınca ona yetişmek için adımlarımı hızlandırarak peşinden gittim. Ona yetişmeye o kadar odaklanmışım ki durduğunu bile fark etmemişim. Olduğu yerde duran Berk'in sırtına çarpınca afalladım.

"Aklımızla dalga geçiyor resmen..." Anlamadığım bir nedenden ötürü yere eğildiğinde sağına geçtim. Elinde bir kutuyla doğruldu. Kutunun etrafını incelerken korkuyla yüzüne baktım.

"Bomba falan olmasın?" Gözlerini kutudan çekip bana doğrulttu.

"Amacı seni öldürmek olsaydı eline ilk geçirdiği anda bitirirdi işini." Bu, fazla mantıklıydı. Onaylar gibi başımı salladım.

"Açsana. Merak ettim." Kutunun kapağını araladı dediğimi yaparak. İçerisinde ne olduğunu görmek için parmak uçlarıma kalkıp kafamı doğrulttum kutuya doğru. Arkası dönük, siyah saçlı bir oyuncak bebek vardı.

"Belki de sadece bir hediyedir." Heyecanla elimi kutunun içine atıp bebeği aldım elime. Havaya kaldırdığım an bebeğin kafası kopup kutunun içine tekrar düşünce kalakaldım öyle. Havada olan elim bir saniye bile aşağı inmedi. Sadece vücudu olan bebek elimde, buz kesmiş suratımla donup kalmıştım öylece.

Elimdeki bebeği kendime doğru çevirip dikkatle inceledim. Yüzü kan içindeydi. Boynundaki kolyesi... Benimkinin aynısıydı. Benden istemsizce dolan gözlerim Berk'in hareket etmeyen yüzüne kaydı. Göz göze geldiğimizde kalbimi yerinden sökecek güçte bir şey oldu. Onun gözlerinde daha önce öfkeyi, nefreti ve hatta sevgiyi bile görmüştüm. Ama dehşeti... İlk defa görüyordum. Korka korka bakıyordu yüzüme. Dudaklarımı araladım, olayın verdiği adrenalin yanaklarıma kadar ulaşmıştı.

"Öldürecek beni..." Gözlerini kapattı görmek istemez gibi. Sesimi yükselttim, "Git bu evden. Canını seviyorsan git Berk. Kendini ateşe atma benim için."

"Keşke sadece canımı sevseydim. O zaman gitmem kolay olurdu." Başka bir an söyleseydi bunları, belki de kalp krizi filan geçirirdim. Ama bu an, çok farklıydı...

"Kolyemi sen almamıştın, değil mi?" Kafasını salladığında ellerimi saçlarıma götürüp öfkeyle karıştırdım.

"Annem vermişti bana o kolyeyi. Gitmeden önce. Beni terk etmeden önce masanın üstüne bırakıp gitmişti. Şimdi yaşıyor mu onu da bilmiyorum. Ölümü yakıştırmıyorum ona. Benim için gitti biliyor musun? Beni o canilerden korumak için." Bir adım daha yaklaştım ona. Öfkeyle diktim gözlerimi suratına.

"O yüzden sakın... Sakın beni korumaya kalkma. Korunmaya ihtiyacım yok. Kendi hayatına bak. Seni bekleyen bir sevgilin var. Öleceksem öleceğim. Aptal bir kahramanlık yaparak canını tehlikeye atarsan ben seni öldürürüm. Kendi ellerimle öldürürüm seni. Anlıyor musun? Şimdi git bu evden." Ayaklarım titriyordu. Gözlerimden akan yaşlar boynumdan damlamaya başlayınca yutkundum.

"Günün birinde gelecekti yine o pislikler. Ailemi elimden aldılar, geçmişimi... Ve belki de geleceğimi alacaklar elimden. Öyle tipleri çok iyi tanırım ben. Gözlerini kırpmadan öldürürler adamı. Tıpkı babama yaptıkları gibi. Çocuğunun gözlerinin önünde katlederler. Beş yaşındaydım biliyor musun? Beş!" Göğsünden ittirdim onu var gücümle. Kıpırdamadı hiç. Geçmişimle yüzleşiyordum sanki.

KARANLIĞIN BİNBİR TONUOù les histoires vivent. Découvrez maintenant