9. Bölüm: Gidemezsin.

4.1K 347 213
                                    

Selam canlarım <3 Sayımız her geçen gün artıyor, bunun için çok teşekkür ederim. Beni mesajlarınızla, editlerinizle çok mutlu ediyorsunuz :3  Hadi herkes okumaya başlamadan en sevdiği karakteri yazsın bakalım. Keyifli okumalar diliyorum :)

Dönüp Berk'e baktığımda o bana bakmıyordu. Tek odağı Arda'ydı. Gözlerini üstüne dikmiş, dünyadan soyutlanmış bir şekilde sadece onu izliyordu.

"Berk'le ödev yapma fikri aklını yerinden oynattı değil mi?" Arda'nın fısıltısıyla irkildiğimde ona döndüm.

"Saçmalama. Bu dünyanın en kötü şeyi," diye isyan edercesine fısıldadım.

"Güzel olduğun kadar tuhafsın da." Yüzüne kaşlarımı çatarak baktım.

"Tuhaf değilim yani." Kafasını iki yana salladı.

"Çok tuhafsın." Tam bir şey söyleyecekken teneffüs zili çalınca sustum. Bana ikinci defa iltifat etmişti. O an Berk yerine Arda'yla ödev yapmak için her şeyimi verirdim. İkisine karşı da bir şey hissetmiyordum. Ama duygusuz biri yerine eğlenceli biriyle takılmak herkesin hoşuna gitmez mi?

"Neden öyle söyledin?"

"Şuradan bir kız çevirsek," dedi ve eliyle koridoru gösterdi. "Berk'le okuldan sonra ödev yapmak ister misin diye sorsak üstümüze atlar." Söylediği şey komiğime gidince kıkırdadım. Tam o sırada şok olacağım bir şey oldu. Biri elini masaya sertçe vurdu. Yüzümü korku dolu bir ifadeyle çevirdiğimde Berk Soylu tam karşımda öldürücü bakışlarla bakıyordu. Bu sefer Arda'ya değil, bana bakıyordu. Yutkunduğumda, kafasını biraz daha eğdi.

"Beş saniye sonra sırama gel." Bu çocukta tam katil tipi vardı. Zaten fazla bir şey yapmasına gerek yoktu. Bakışlarıyla öldürüyordu insanı.

"Seni korkutuyor mu?" Arda endişeyle konuşunca gerçeklerin farkına vardım. İki günde beni bir korkağa çevirmişti. Hiçbir şeyden korkmayan beni yavaş yavaş bir korkak yapıyordu. Ama buna izin vermeyecektim.

"Ondan korkacağıma ölürüm daha iyi," dedim onu rahatlatmak için. Yavaşça kalkarak arka sıralara doğru ilerledim ve Berk'in tam yanında durdum.

"Ne istiyorsun?" Yüzüme bakmadan sinir bozucu bir şekilde kalemiyle oynuyordu.

"Madem bu işi birlikte yapacağız. Yanımda oturmak zorundasın." Kollarımı belime yerleştirip kaşlarımı kaldırdım.

"Nedenmiş?"

"Sana soru sorma hakkını kim verdi?" dedi sert bir tınıyla.

"Oturmazsam ne olur?"

"O yanında oturduğun arkadaşı oradan kaldırırım. Oturacak kimsen kalmaz. Sonra yavşak yavşak konuştuğu ağzı ile başka bir uzvunun yerini değiştiririm. Bundan sonra öyle konuşur." Şok içinde yüzüne baktım. Derdi benimleydi, yanımdaki insanları benden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

"Ondan ne istiyorsun?" diye sordum sinirle. Cevap vermedi, sadece sustu. Kafayı yiyecektim. Hayatımdaki hiçbir insan beni böyle sinir etmemişti. Bunu sadece bana yapıyordu, emindim. Benimle alıp veremediği bir şey vardı.

"Merak etme sana meraklı değilim. Yapmamız gereken bir ödev var, sadece bugünlük oturacaksın yanımda. Sonra kiminle oturursan otur." Şimdi kabul etmesem gerçekten dediği şeyi yapabilirdi. Öyle bir potansiyel vardı onda. Sinirle Arda'nın yanına gidip Berk'le oturacağımı söyledim ve çantamı alıp tekrar Berk'in yanına döndüm. Çantamı yere sertçe bırakıp sıraya baktım.

"Sıranın ortasına oturmuşsun. Nereye oturmamı planlıyorsun?"

"Oturabileceğin yere otur." Bana gerçekten peygamber sabrı gerek. Bu böyle olmaz çünkü. Derin bir nefes verip sakinleşmeye çalıştım.

"Oturacak yer yok. Kucağına mı oturayım?"

"Bana uyar." Yüzüme eğlenerek bakıyordu. Resmen sinirlendiğim için zevk alıyordu! O an öyle sinirlendim ki yanındaki minik boşluğa oturup tüm gücümle ona doğru ittim kendimi. Biraz sağa kayınca kendime oturacak yer açmıştım bile.

"Gözüktüğünden daha güçlüymüşsün," dedi dalga geçer gibi. Tanrım, beni bununla mı sınıyorsun?! Ne günah işlemiş olabilirim böyle bir ceza için?

Cevap vermek yerine sustum. Hep o mu susacaktı? Sessizlik içinde geçen beş dakikanın ardından bana seslenilmesiyle kafamı kaldırdım. Toprak kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Yanına gitmem gerektiğini anlayınca kalkmaya çalıştım. Harika. Tahmin ettiğiniz gibi yanımda oturan sinir bozucu şey buna imkân vermiyordu.

"Kolumu bırakır mısın? Bak düzgünce rica ediyorum," dedim kibarca. Belki de kibarlıktan, şefkatten anlıyordur diye...

"Hayır." Artık dayanamayacak hale gelmiştim.

"Sen kendini ne sanıyorsun? Ben tanıdığın diğer kızlara benzemiyorum, sana itaat etmem. Gitmek istiyorsam giderim. Benim sahibimmişsin gibi davranmayı kes." İçimdeki öfkeyi dışarı çıkardığımda sınıftaki herkes susmuş, bize bakıyordu.

"Sınıftan herhangi biri şu orospu çocuğunun yanına gitmek istese ona da izin vermem. Sana özel değil yani."

"Ben eski sınıfımdayken de Toprak bana yaklaşmanı istemiyordu. Ama sen elini kolunu sallayarak beni kaçırdın!" Sınıftan fısıldaşma sesleri geldikçe bundan güç alıyormuş gibi hissediyordum.

"Burada konuşacaksınız. Yanımda." Çene kasları belirginleşmişti, bunu sahada kavga çıktığında da fark etmiştim. Belli ki çok kızdırmıştım onu. Sınıftakiler Toprak'a nefret ediyormuş gibi bakıyordu. Gerçekten bu iki sınıfın arasında büyük bir sorun vardı.

"Baksana kimse istemiyor içeri girmesini. İzin ver gidip konuşayım." Birkaç saniye gözlerimin içine baktı.

"Beş dakikan var." Yutkunup ayağa kalktım, elimi çabuk tutmalıydım. Yoksa beni tüm okulun ortasında sürükleye sürükleye sınıfa geri getirirdi. Hızlıca Toprak'ın yanına gittim. Çok bitkin gözüküyordu. Beni görünce yüzüme ölecekmişim gibi baktı.

"Allah kahretsin," dedi dolmuş gözlerle. "Seni yanımda tutamadım. Şerefsizin biri aldı seni ellerimden."

"Toprak ned-"

"O planlamış her şeyi. Bu sınıfa geçmeni o istemiş." İnanamaz gözlerle Toprak'a baktım. Berk istemiş olabilir miydi? Benden nefret ederken beni bu kadar yakınına alır mıydı?

"Toprak sen iyi değilsin." Kollarımı sıkıca tuttu o sırada.

"İyi değilim Eylül! Sana aşık oldum, lanet olsun ki sana aşık oldum. Bu duyguya engel olamıyorum. Senden defalarca uzaklaşmaya çalıştım, olmadı. Yapamadım. Ben sensiz yapamıyorum."

Hayatımın en büyük şokunu yaşıyordum. Beynim karıncalanıyordu sanki. İki günde böyle bir duyguyu edinmek imkansızdı. Bunun adı aşk değildi, olamazdı. Toprak'ın saçları dağılmış, gözlerinden yaşlar akıyordu. Olduğum yere bayılsam, koluma yüzlerce serum taksalar bile kendime gelemezdim artık. Gün geçtikçe boşluğa yuvarlanıyordum, hem de sonunun nereye varacağını bilmeden...

KARANLIĞIN BİNBİR TONUWhere stories live. Discover now