10. Bölüm: Adını Vermek İstemeyen Biri.

4K 296 147
                                    

Selamlar canlarım :) Sizi biraz beklettim, üzgünüm. Ama gerçekten şu sıralar vakit bulamıyordum, bugün bulunca koşa koşa bölüm yazmaya geldim. Umarım beklediğinize değer bir bölüm olmuştur. Hepinizin yeni yılı mutlu, huzurlu ve sağlıklı olur umarım, tek temennim bu. Sizi seviyorum. İyi okumlar. <3

Toprak ellerimi tutunca titrek bir nefes aldım. Bu bir aşk itirafıydı ama nedense beni heyecanlandırmamıştı. Duygularım benden alınmış gibi hissediyordum ilk defa. Yüzüme öyle bir halde bakıyordu ki, üç saniye sonra ölecek gibiydi.

"Bana bir şans ver Eylül. Bize bir şans ver," dedi acı içinde. İyi değildi, günlerdir uyuyamıyormuş gibiydi.

"Toprak benden bunu isteme. Kimse iki günde birine aşık olamaz, en azından ben olamam." Kendimi acımasız, katı biri gibi hissettim o an.

"İki günde mi? Ben sana ilk gördüğüm anda aşık oldum. O sınıfa adımını attığında kalbime bir şeyler oldu sanki. Hızlı hızlı atmaya başladı. Şimdi ellerimden kayıp gidiyorsun." Söylediği şeyler beni şoka sokarken ellerimi ellerinden çektim.

"Ben aşık olmanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Düşünmem için bana zaman ver. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır."

Tek söyleyebileceğim buydu. Olayı uzatamazdım, beş dakikam vardı ne de olsa. "Gitmem gerek, sonra görüşürüz," dedim ve hızla yanından uzaklaştım. Nasıl bir halde olduğunu bilmiyordum, tek bildiğim şey kalbini paramparça ettiğimdi. Sınıfa girdiğimde yıllarca süren bir savaştan çıkmış gibiydim. Ellerim buz kesmişti. Gözlerim Berk'in gözleriyle buluştuğunda, gözlerimi kaçırdım. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak huyum olmuştu sanki. Temkinli adımlarla Berk'in sırasına doğru yürüdüm. Yanında durduğumda yüzüme bakıyordu. Kaşlarını çatıp yüzümü, saçlarımı ve ellerimi izledi. Kesin anlamıştı ve birazdan kıyameti koparacaktı!

"Senden aşk olmaz." Yutkunarak yüzüne baktım. Anlamış mıydı? Tanrım her şeyi anlamalı mıydı bu çocuk?

"Ne?"

"İkimizden de olmaz." Neden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Ya da sen aşk ol." diye yeniledi cümlesini.

"Seni gerçekten anlamıyorum," dedim saçlarımı karıştırarak.

"Bu akşam yapacağımız ödevden bahsediyorum. İki karakter var; biri nefret, diğeri aşk." O an üstümden bir yük kalktı sanki. Hiçbir şey anlamamıştı.

"Ben hayatta aşk olmam," dedim itiraz ederek. Eski benliğime dönüyordum, inatçı ve huysuz Eylül.

"Neden?" diye sordu umursamaz bir tavırla.

"Oradan bakılınca aşka mı benziyorum?" Evet, sorum çok saçmaydı. Hem de aşırı saçma.

"Bir bakayım..." dedi ve beni baştan aşağı gözleriyle inceledi, "Sinir bozucu gözüküyorsun." Bu çocuğu dövme fikri acilen kafamın içinden çıkmalı. Acilen!

"Ben mi sinir bozucuyum?" O kadar aptal gibi gözüküyordum ki...

"Uzatma da al şunu," dedi ve sırt çantamı bana doğru fırlattı. Bir anlık refleksle tuttum ve gözlerimi ona diktim.

"Ne yapıyorsun?"

"Benimle okulda kilitli kalmak hoşuna gitti galiba. Ama bu sefer hasta olmana izin vermem sinir bozucu kız." O an etrafıma baktığımda şok oldum. Sınıfta kimse kalmamıştı. Dersler bitmişti, herkes çoktan evlerine gitmişti. Berk sınıfın kapısına yöneldiğine adımlarını takip ettim. Okuldan çıkınca hırkamın önünü kapattım ve tam yürümeye başlayacaktım ki arkamdan gelen ses beni durdurdu.

KARANLIĞIN BİNBİR TONUWhere stories live. Discover now