Bölüm 9

241 18 3
                                    

Multimedia : rüyadaki jojuk 

Yemekten sonra odama çıktım. Uyumaya çalışırken Cengizhan'ı düşünüyordum. İyi çocuktu aslında. Yani yanlış anlamayın da, çok da yakışıklıydı. Ama asıl merak ettiğim, neden sapık diye bilindiğiydi. Neden ki ? Çocuk sapık değil ki ! Çocuk çok iyi birisi !

Bu konuyu mutlaka araştıracaktım ama şimdi uykum vardı. Kıçımı devirdim ve zıbardım. 

Daha önce gördüğümü hatırladığım ama nerede gördüğümü bir türlü hatırlayamadığım bir çocuk vardı. Yüz hatları unutulmayacak derecede farklıydı, harikaydı. 

Okulun kapısında görmüştüm onu. Birden bana yaklaştı. Gözlerime baktı. Gözlerim Atacan'ı arıyordu ama bulamıyordu. Çocuğun gözlerine bakmak istemiyordum. Çocuğu sevdiğimden falan değil ama gözlerinin maviliğinde kaybolmaktan korkuyordum. Atacan beni onun gözlerine kilitlenmiş görürse yanlış anlar diye korkuyordum. Bakamazdım o masmavi gözlere... 

Gözlerim hala Atacan'ı aramaktaydı. Çünkü her ne kadar çocuğun gözleri masmavi ve çocuk inanılmaz derecede yakışıklı olsa da korkmuştum. 

Onun gözlerinin mavi denizinde boğulmaktansa, benim Atacan'ımın kahverengi gözlerinin bataklığında ölmeyi tercih ederdim. 

Birden ''Merhaba güzel bayan.'' dedi ve sağ elimi ellerinin arasına koyup nazik bir öpücük kondurdu. Yaptığı hareketin şaşkınlığı içerisinde çocuğa bakarken o elimi yine nazik bir şekilde bırakmıştı. 

Resmen donakalmıştım. 

Tebessüm ederek ''Benden korkmanıza gerek yok, hanımefendi. Size zarar vermek niyetinde değilim.'' dedi. Hanımefendi ?! 

Ona dik dik bakmaya başladım ve, 

''Biz daha lisedeyiz. Ne hanımefendisi, ne güzel bayanı ?! Neler oluyor ?'' diye hafifçe çıkıştım. 

''Eğer sizi sinirlendirdiysem, özür dilerim. Amacım kesinlikle sizi kızdırmak değildi.'' dedi ve boynunu büktü. İçime bir yumuşama geldi. Bir acayip oldum. Onun gibi olma gereği duydum nedense...

''Kaldırın başınızı genç adam. Kimseye boynunuzu bükmeyin.'' dememle sıcacık bir gülümsemeyle kafasını kaldırıp tekrar bana bakmaya başladı. Hafifçe tebessüm edince ben de ona gülümsedim. Korkumdan eser kalmamıştı. 

''Söylesenize, neden böyle konuşuyoruz ?'' diye bir soru yönelttim o yabancı çocuğa. 

''Bilmem sadece size öyle hitap etmek geliyor içimden.'' dedi ve o bunu der demez tanıdık bir ses duydum. Sinirli bir ses...

''Yaa, öyle mi ? Benim de şu an seni dövmek geliyor içimden.'' der demez ona yumruk attı. 

Aman Allah'ım! Bu Atacan'dı! 

Çocuğu dövmeyi bırakmıyordu. Onu engellemeye çalıştım ama ben engellemeye çalıştıkça o daha da şiddetleniyordu. Bütün okulun gözü bizim üzerimizdeydi. Herkes korkmuş, ağızlarını kapatmakla meşguldüler. 

Çocukla Atacan'ın arasına geçince Atacan durmak zorunda kaldı. 

''Çekil önümden! Seninle sonra görüşeceğiz zaten!'' diye çığırdı. Gözlerim dolmuştu ama önünden çekilmedim. Sadece kısık, ağlamaklı, kırgın, hayal kırıklığına uğramış bir sesle, 

''Sana inanamıyorum, gerçekten. Ama en çok da kendime inanamıyorum, biliyor musun ? Senin gibi biriyle nasıl çıktım, maskenin altındaki yüzü görmeden sana nasıl inanabildim, nasıl kaptırabildim kendimi ? Sadece anlayamıyorum. Ben ne kadar aptalım.'' demekle yetindim. Bunları söylerken gözlerimden süzülen yaşları umursamıyordum.

''İnanmasaydın. Ben ne yapabilirim ? Şimdi çekil önümden!'' 

Ona ilk defa nefretle bakarak ''Pislik.'' dedim. Daha sonra çocuğun yanına gittim. Ağzı burnu kan içindeydi. Onun ayağa kalkmasına yardım ederken ağlamaya devam ediyordum. Tutamıyordum ki gözyaşlarımı, imkansızdı...

Ağlayarak uyandım. Gerçekten çok garip bir rüyaydı. Rüyamda bile ağlamama sebep olabilmişti. 

Evet arkadaşlar, geçiş bölümü gibi oldu. Ama bu bölüm olayların akışında önemli bir yere sahip diyebiliriz. Ama sadece diyebiliriz. Ana olaylar kadar önem taşımasa da bu rüya bizim Dolunay'ımız için çok önemli. Düşüncelerinizi bekliyorum. Öptüm hepinizi. Yarına yeni bölüm geliyor fazla bekletmeyeceğiiimm. :) 

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin