kırmızı X kapı

1.2K 106 151
                                    

"Sen ne-

Killua kafası karışmış halde karşısında ki çocuğa bakıyordu. O kadar şey dememe rağmen artı olarak onu sertçe itip düşmesine neden olmama rağmen, bana en sevdiğim mangayı mı soruyordu bu çocuk? Sanırım kendi annesinden bile daha deli birini bulmuştu. Birden ne yapacağını bilmemekle beraber gülmeye başladı. Ellerini burun kemerine koyup gülerken, hâlâ yerde oturan siyah saçlı çocuk ona aynı soran ifadeyle bakıyordu.

"Cidden salaksın değil mi? En sevdiğim manga mı? Harbi mi!"

Killua komik olduğu için gülmüyordu. Kesinlikle komik değildi çünkü. Sadece sinirlenmişti. Son bir haftadır okul ile ailesi yüzünden kafası gidip gelirken, bu tarzan kılıklı çocuğun hareketleri artık son damla olmuştu. Killua sonunda gülüşünü durdururken yeşil çocuğun hala yerde onu izlediğini farketti.

"Şu gülüşün sinirimi bozuyor. Taş olsaydı kafanda kırardım."

Kırma ihtimali var mıydı? Evet.

"Ama kırarsan beyin kanaması ya da onun gibi bir şeyden ölürüm emin değilim. Bu da hoş olmaz tabi."

"Senin kafan mı güzel lan? Ne yaşıyorsun?"

Bu sefer dalga amaçlı sormamıştı. Ciddiydi.

"Burayı sevdim. Sessiz, sakin. Ara sıra manga falan okumak için gelmek istiyorum."

Evet sınıflar cidden gereksiz derecede yüksek sesliydi. Herkes o kadar çok konuşup, bağırıyordu ki. Ama yine de burası Killua'nın yeriydi. Kafasından birkaç tahtası eksik olan bu çocukla aynı ortamda durmaya meraklıda değildi.

"Bak, burası benim. Gördüğün gibi yalnız olmayı seviyorum ve yalnızdan kastım sadece ben(!) demek oluyor. Eğer anladıysan şimdi siktir git. Lütfen..."

Killua'nın başı ağrımaya başlamıştı. Bu çocuğun buradan gitmesi lazımdı artık. Mangasına kaldığı yerden devam etmek istiyordu. Bu yüzden cümlesinin en sonuna Killua'yı tanıyan birinin duyunca gözlerinin yaşaracağı o kelimeyi bile eklemişti. Lütfen. Vücudu ürperdi. Kibar olmak bir Zoldyck'e göre değildi.

"Tamam kibarca söylediğin için gideceğim."

Yerden kalkan ve üstündeki tozları silkeyen çocuğun gidecek olmasıyla tuttuğu nefesi verdi. Sonunda gidiyordu. Kendi kurduğu bu küçük yerde mutluydu. Aptal ailesi ya da aptal hocaların hiçbiri burada yoktu. Sadece kendisi. Çikolata yediği için onu azarlayan annesi, salak Milluki'nin iğneleyici lafları, Kalluto'nun garip bakışları gibi şeylerin hiçbiri. Kendi küçük cennetinde mutluydu. Ta ki kurbağa kılıklı bu çocuk gelene kadar.

Bahsi geçen kurbağa çocuk Killua'nın yanından giderken mutluluğu her tarafından belli olan kaba çocuğa tebessüm ederek elini salladı. Nazik bir ses tonuyla konuşarak "O zaman sonra görüşürüz Killua." dedi. Ne de olsa aynı okuldalardı artık.

Killua ise onun yüzüne bile bakmadan arkasını döndü ve yeniden yalnız kalacağının düşüncesiyle mırıldanıp, ellerini ensesinde birleştirerek gökyüzüne baktı. Hava açık ve güneşliydi. İyi bir uyku çekmek için idealdi. Birden aklına gelen ayrıntıyla hızla çıkış kapısının oraya baktı. Adını hâlâ bilmediği çocuk tam kapıyı kapatıp gidecekken ona seslendi.

"Hey sen! Adımı nereden biliyorsun?"

Killua farkına varmış olduğu bu ayrıntıyla kaşlarını çattı. Kırmızı kapıdan içeri girmeden önce duraklayan siyah saçlı genç ona döndü. Yüzünde şaşırmış bir ifade vardı.

"Wing hocayı taklit ederken kendin söylemiştin. Oh! Bu arada benim adımda Gon! Gon Freecss!"

Çocuk aralarındaki mesafeden dolayı bağırırken, Killua ismini içinden geçirdi. Gon. Böyle bir ismi ilk defa duymuştu. Nedense bu garip isim tam da ona uyacak türden bir isimdi. Çocuğu tanımıyordu bile ama ona uyuyordu. Kim çocuğuna Gon adını koyardı ki? İsmine fazla taktığını düşünüp hızla kafasını iki yana sakladı. Bana ne onun adından.

BAKA/[killugon]«जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें