11.Bölüm - DİKEN MEVSİMİ

Start from the beginning
                                    

Benim kendi hür irademle yaptığım bir şey yüzünden kendini suçlaması kalbimi sızlatmıştı. Birinin benim yüzümden üzülmesi beni derin bir hüsrana sürüklüyordu. Ateş'in hep gizlemek için çabaladığı merhameti apaçık ortadaydı şimdi. Onu omuzlarından tutup sorumluluk hissetmemesi gerektiğini haykırıp omuzlarını sarsmak istiyordum. Belki de merhametini gerçekten gizli tutmalıydı. Merhameti susturmak için çabaladığım vicdanımı dürtüyordu. Sertçe yutkunduğumda gözlerimiz birbirine kenetlenmişti.

"Yanında olmalıydım. Seni yalnız bırakmamalıydım." dediğinde gözlerini yummuştu. Yüzünde çözemediğim bir ifade vardı. Pişmanlık, öfke, sakinlik... Çözemiyordum. Birden gözlerini açıp ayağa kalktığında ona sorarcasına bakıyordum. "Titriyorsun. Odaya çıkalım." Başımı salladığımda merdivenleri çıkmaya başlamıştık. Ateş'in kaldığı odanın önüne geldiğimizde duraksadım.

"Uyuyacak mısın?" diye sorduğumda gözlerini kıstı.

"Konuşmak mı istiyorsun?" diye sordu o da düz bir ifadeyle. Başımı salladığımda dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ama uyuyacaksan..." dediğimde odasının kapısını araladı. İçeri geçmem için elini uzattığında gülümsedim ve içeri girdim. Işığı yaktım içeri girer girmez. Ateş de ardımdan içeri girip kapıyı örttüğünde ben odayı inceliyordum. Siyah yatak örtüsü serilmiş çift kişilik yatak odanın ortasında duruyordu. Deri yatak başlığının yukarısında büyük bir tablo asılıydı. Tabloda yağlı boyayla çizilmiş bir anka kuşu vardı. Büyük beyaz gardırop duvara montelenmişti. Perdeler yerlere kadar uzanmıştı ve siyah renkteydi. Yatağın üzerinde büyük ihtişamlı bir avize vardı.

"Bunu kim yaptı?" diye sordum yağlı boya tabloyu işaret ederken. Yatağın üzerine oturdu ve eliyle yatağa vurdu. Bakışlarımı tablodan alamıyordum. Son derece büyüleyici bir çizimdi. Anka kuşunun kanatları alev almış gibiydi. Ateş'in yanına oturdum.

"Gökçe yaptı. Beğendin mi?" diye sorduğunda başımı salladım. Enfes gözüküyordu, anka kuşu ihtişamla duruyordu. Sanki bir kuş değil de ejderha gibiydi.

"Bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum. Çok güzelmiş." dediğimde başını salladı ve geriye doğru çekildi. Ben de yatakta biraz kaykıldım.

"Öyledir." dediğinde elimi yatağa yasladım. Gözleri yüzümde dolaşıyordu. Bir şey sormak istiyor gibiydi. Tek kaşımı kaldırdığımda gözlerini gözlerime dikti. Yeşil gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir sıcaklık vardı. Bu gece Ateş duvarlarını biraz daha indirmiş gibiydi.

"Pişman mısın?" diye sorduğunda kaşlarımı kaldırdım. Gözlerinin odağında ben vardım. Ne için pişman olup olmadığımı soruyordu? "Benimle geldiğin için pişman mısın? Arkadaşlarınla gitmek ister miydin?"

Derin bir iç çektim. Bu neden umurundaydı ki? Başka bir zamanda olsaydık Ateş'in bunu umursamayacağını biliyordum. Belki de umursardı ama bunu dile getirmezdi. Neden bu gece açık konuşmaya karar vermişti, bu konu hakkında fikrim yoktu. Onu anlamak bir yana anlamaya çalışmak bile zordu. Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve başımı olumsuz anlamda salladım.

"Pişman değilim. Onlarla gidemeyeceğimi sen de çok iyi biliyorsun. Asya'nın onların da peşine düşmesini istemiyorum." dediğimde başını salladı hafifçe. Gözlerini kısmış devam etmemi bekliyordu. "Sadece bana çok kızgınlar, bu canımı sıkıyor. Haklılar da."

"Tüm bunlar geçip gittiğinde seni anlayacaklardır." dediğinde kaşlarımı kaldırıp indirdim. Onlara bir açıklama borçluydum ama nasıl bir açıklama yapabilirdim? "Aileni bilmiyorlar mı?"

"Bilmiyorlar. Sen hiç değilse yaşadıklarını Güntaç ile paylaşabilmişsin. Ben Özge dışında kimseye anlatamadım. Sonrasında ağzımın payını da aldım sayende." dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı. Psikoloğuma dahi güvenemeyeceksem arkadaşlarıma nasıl güvenebilirdim?

BARINAK MESELESİWhere stories live. Discover now