ARTEMİS 12.Bölüm

2.7K 210 135
                                    

Tartaros'a gitmek için Olimpos'da ki ormanın sonuna gidip mahzene inmek gerekiyormuş, mahzenin altında büyük bir köpek varmış ve Hades Ülkesi'ne girmek için onu geçmek gerekiyormuş. Yol boyunca öğrenebildiğim tek şeyler bunlardı. İkisi de sanki haberleşmiş gibi hiç konuşmuyordu. Hava hala zifiri karanlık olduğu için sadece yanlarımda yürüdüklerini duyabiliyordum.

"Karanlık Tanrısı olmanın avantajı ne?" Gözlerimi yanlarından geçtiğimiz büyük ağaçlara çevirip adımlarıma dikkat etmeye çalıştım. Nasılsa yine cevap vermeyecekti, son 15 dakikadır şizofren gibiydim.

"Görürsün." Cevap vermesine şaşırarak onun olduğu tarafa döndüm. Hava o kadar zifiriydi ki gökyüzünü bile göremiyordum fakat kafamı çevirir çevirmez tehlikeli gülüşünü hissetmiştim. Ne demek istediğini tam olarak anlamamıştım. Belki mahzen de şeytana dönüşüyordur, veya Hulk gibi bir şey oluyordur. Bilemiyorum.

Kaç dakika daha o karanlık ormanda yürüdük hatırlamıyorum, uzun bir süreden sonra havanın eskisi kadar karanlık görünmediğini fark ettim. Sık ağaçlar seyrekleşmiş, gökyüzünün koyu mavi örtüsü önümüze serilmişti. Yıldızları ilk defa bu kadar büyük ve yakın olarak görüyordum.

"Geldik." Ares'in sesi ile onun olduğu yere baktım. Resmi halinden ödün vermeyerek düz bir ifade ile önüne bakıyordu. Bakışlarını takip ettiğimde maden ocağı girişine benzeyen büyük bir kayalık gördüm. Kapısı kasten sonuna kadar açılmış gibiydi. Ya kimsenin oraya girmeyeceğinden emindi ve rahatlıkla kapıyı açtı, ya da girenleri içeride öldürmekten hoşlanıyordu. Nedense ikinci seçeneği Hades'e daha çok yakıştırmıştım.

Klaus 'Gerçekten mi?' der gibi alayla Ares'e baktıktan sonra arkasına bakmadan açık kapıdan içeriye girdi. Karanlık, hızla onu kendine çekip gölgesini bile ortadan kaldırınca bizim de girmemiz gerektiğini fark edip bir adım attım. Ares önüme geçip uyaran bakışlar attıktan sonra benden önce içeriye girdi.

Beklemeden hemen arkasından karalığa girdim, gerçekten o kadar karanlıktı ki gözlerimin açık olup olmadığını bile anlayamıyordum. Ellerimi öne doğru uzatıp bir şey tutma ihtiyacı ile aranırken bir eli kavramamla kaskatı kesildim. Kim olduğunu bilmiyordum, Ares veya Klaus olabilirdi. Elini tuttuğum kişi benim aksime duraksamadan elimi daha sıkı kavrayarak beni karanlıkta yönlendirmeye başladı.

Ses çıkartmadan onun yönlendirdiği yere doğru yürüyordum. Bir kaç dakika sonra tam karşımda kesik kesik kırmızı ışık belirmeye başlamıştı. Kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Yaklaştıkça cehennemi andıran bu manzara tüylerimin diken diken olmasına neden olmuştu. O kadar kasvetli ve boğucu bir görüntüydü ki şimdiden içime sıkıntı çökmüştü.

Az önce bir kayanın içinden girmiştik fakat şuan devasa bir alandaydık. Tavan veya duvar yoktu, sadece büyük siyah bir kapı ve her köşede kendi halinde yanan alevler.

O an elini hala tuttuğum kişinin Ares olduğunu fark ettim. Bakışlarımız birbirimizi bulduğunda alt dudağımı sertçe ısırmamak için kendimle mücadele veriyordum.Nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu?

Klaus bir şey söyleyecek gibi ağzını açıp bize döndüğünde duraksadı, bakışları hala birbirini tutan ellerimize, daha sonra benim gözlerime kaydı. Ne söyleyecekse geri yutmuş, hissiz bir heykel gibi dikiliyordu. Bir kaç saniye daha o şekilde gözlerime baktıktan sonra arkasını dönüp ellerini çırptı.

Ses tüm mahzende yankılandıktan sonra büyük kapının önünde iki başlı, kocaman bir hayvanın belirmesi bir oldu. Gözlerimi irileştirip bir kaç adım geriye sendeledim. Ares güven vermek istercesine elimi sıkınca ona doğru döndüm. Korkmuş görünmüyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 24, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ARTEMİSWhere stories live. Discover now