16. Bölüm

8.4K 466 460
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


NOT; Dawai; "çabuk, hadi, hadi hızlıca" anlamında kullanılıyor. Okunuşu Davay.
Solntse de güneş demek, güneşim anlamında kullanıyor İvan bunu.

Yenice kahvaltı etmiştik ve İvan çıkmak için hazırlanıyordu. Siyah bir kot, üstüne kareli bir siyah beyaz gömlek giymiş ve onun üstüne de gözlerinin renginde lacivert, son zamanlarda moda olan örgü bir kazak giymişti.

Kombini tamamlamak üzere yatağın üstünde duran gri kabanını üstüne geçirdi ve yanıma geldi.

Yaşadığımız o tuhaf olayın üzerine ikimiz de konuşmamıştık. Ben zaten pek hesap soramaz, hep kaçardım. Kaçınca kendi kendiliğine çözülüyordu nasılsa sorunlar.

İroni imdb 100/10.

İvan o koyu lacivertlerini bana dikti. Hesap sormamı bekliyordu. Dedim ya, sormam ben... Ne seninle igili bir şey ne de hesap. Sor-mam. Boştan yere bağlanamam. Nasılsa bu bağın kopmasına az kalmıştı neden kördüğüm ataydım ki?

"Çıkıyorum," dedi. Gülümsedim. "Güle güle." Sadece dudaklarımın kıvrılmasından ibaret bu gülümseme onun canını fazlasıyla sıkmış, hatta yakmıştı. Duvarlarımı aşmak için çabalayıp, benimle samimiyetten samimiyete atlarken şimdi böyle uzaklaşmamın verdiği acı lavicertlerine bulaşmıştı. Benden en fazlasını almaya alışıkken şimdi bu küçük, ışıksız gülümseme elbette istediği bir gülümseme değildi. Yerinden kıpırdamadan bana bakmaya devam ediyordu. Sanki doğru cümleleri bulmaya çalışıyordu. "Çıkmıyor musun?"

"Blyad, bana böyle davranma."

"Nasıl?" dedim gülerek, neden bahsettiğini hiç anlamadığımı ifade ederek.

Salağa mı? Çok güzel yatarım.

Dün canhıraş sıktığı bileğimi beni defalarca okşayan, doymayıp tekrar okşayan, beni incitmesine ihtimal dahi vermediğim o güçlü avucunun için aldı. Başparmağı atar damarımı nazikçe okşuyor, bana bir şeyler söylemeye çalışıyor ama aynı zamanda şefkat dolu yaklaşımıyla bende hıçkıra hıçkıra ağlama isteği uyandırıyordu. Beni incittiği için, canımı yaktığı için ona bir tane vurmak sonra göğsüne sığınıp, o beni sakinleştirmek için elini usul usul omzumu okşarken ve saçlarımdan öperken saatlerce, hırsımı yenene kadar ağlamak istiyordum.

Saçmaladım, affet.

Birinin beni böyle sevebilme ihtimali bile yoktu ancak ben yine de o ihtimalin, ihtimalini bile çok sevmiştim.

Sıkıntılı bir nefes aldı. Gözlerinde oluşan pişmanlığı bir an için bütün çıplaklığıyla gözümün önüne serilmiş ama o saniye kaybolmuştu.

Kıvranıyor, bir şeyler demek için çok çabalıyordu. "Leyla ben.."

Sonra boş verdi.

Aldığı nefesi gözlerini kapatarak burnundan dışarı verdi ve diğer elini saçlarımın üstünden boynuma yerleştirip dudaklarını alnıma bastırdı. "Görüşürüz," dedi dudakları alnımdan bir nefeslik uzağa gittiğinde. Ama geri çekilmedi. Sıcacık nefesi alnıma çarpıyor, vücuduma tuhaf bir ürperti yayıyordu. Sonra öpmekten delicek zevk aldığım o kalın dudaklarını bir defa daha alnıma bastırdı ve geri çekilmeden önce biraz daha uzun kaldı. Orada, öylece, alnı dudaklarımda.

TUTSAKWhere stories live. Discover now