22 // roses

9.3K 390 61
                                    

Yavaşça ayağa kalktım ve kuşkulu adımlarla Jessica'nın yanına ilerledim. Aralık olan kapıyı tamamen açtığında üzerime büyük bir şey düştü. Büyük olmasına rağmen hafifti. Jessica, onu üzerimden alıp kapıyı kapattığında ne olduğunu görebilmiştim: Kocaman bir beyaz gül demeti. Ayağa kalkarak toparlandım ve şaşkınca güllere bakmaya devam ettim. Çok güzellerdi.

"Ne kadarda güzeller," Diye mırıldandı Jessica. Ona katıldığımı belirten bir şekilde gülümsedim. Harika kokuyorlardı. Not ya da ona benzer bir kağıt aramaya başladım güllerin arasında. Ama yoktu. Hayal kırıklığıyla güllere bakmaya devam ettim. "Sence bunu kim getirmiş olabilir?"

"Bilmem," Dedim omuzlarımı silkerek. "Ama adını yazmayı unutan bir şapşal olduğu kesin." Bu gülleri kimin getirdiğini biliyordum. İşte bu yüzden mutlu olmuştum. İçimde oluşan sevinç dalgaları her saniye vücuduma daha fazla yayılıyordu.

"Neye gülüyorsun sen?" Diyerek omzuma vurdu Jessica. Omuzlarımı silkerek ona koltuğu işaret ettim ve birlikte oturmaya gittik. Derin bir nefes aldım önce. Yavaş yavaş anlatacaktım. Hemen anlatırsam kızabilirdi.

"Bak Jessica, ben biriyle çıkıyorum," Diye başladım sözüme. Sevinçle güldü.

"Ne kadar güzel işte, bozma artık moralini. Zaten ömrünün sonuna kadar Brad'i bekleyemezdin."

"Sorun o değil. Ben... Ben Justin'le birlikteyim." Sözümü bitirdiğimde gözleri kocaman olmuştu ve gözlerini öyle yapmasının anlamı gayet barizdi: Kızmıştı.

"Ah, pekala. Ne zamandan beri?"

"Aslında dünden önce çıkmaya başlamıştık, ama dün küçük bir kavga yaptık,"

"Gördün mü? Daha ilk günden kavga ediyorsunuz! Üzgünüm ama o sorun çıkarmaktan başka bir şeye yaramıyor. Hatta onu geçtim, varlığı bile bir sorun!" Gözlerimi devirerek koluna vurdum. Neden herkes bu kadar ön yargılıydı?

"Ön yargılı davranmayı kes, Jess! O, sandığın kadar kötü biri değil. Beni seviyor ve bana bunu hissettiriyor. Bende onu seviyorum." Bıkkınlıkla nefesini verdi ve gözlerimin içine baktı.

"Onu gerçekten seviyor musun?" Başımı evet anlamında salladım ve diyeceği sözü bekledim. Jessica'yı tanıyordum, sevmese bile saygı duyardı en azından.

"Peki... Peki. Fakat eğer seni üzerse bende onu üzerim, haberi olsun." Gülerek omzuna vurdum ve yanağını öptüm. O da bir süre sonra bana gülümsedi. Aramızı tatlıya bağladığımda ayağa kalktım.

"Bence artık uyuyalım. Yoksa beni yataktan sürükleyerek çıkarmak zorunda kalırsın."

Göz kapaklarım aralandığında direk saate baktım sadece. 03.40. Jessica yan tarafımdaki odada uyuyordu. Sessiz olmalıydım. Gözlerimi ovuşturarak ayağa kalktım ve paytak adımlarla merdivenleri aşarak mutfağa ilerledim. Masadaki sürahiden su doldurduktan sonra suyu hızlıca içerek bardağı masada bıraktım. Sanırım pek uykum yoktu. Masadaki çikolata kasesine elimi daldırmıştım. Birkaç tane yedikten sonra oflayarak camdan dışarıya baktım ve ardından gözlerimi mutfakta gezdirmeye başladım. Karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu ama tezgahın üzerinde duran siyah siluet dikkatimi çekmişti. Bir hırsız olabilir miydi?

Belki karanlıktan dolayı öyle gördüğümü düşünmüştüm fakat siyahlık hareket edince irkildim. Oturduğu tezgahtan kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Gideceğini sanmıştım ama gelen küçük bir düğme sesiyle lamba yandı ve mutfak aydınlandı. Parlak ışığın altında nazikçe parlayan açık kahverengi tonlarındaki dağınık saçlar görüş alanıma girdiğinde donup kaldım. Onun burada ne işi vardı?

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin